Uygulamalarımız appstore googleplay

#Adnan Menderes

gazeteci63.com - Adnan Menderes haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Adnan Menderes haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

İdam Edilişlerinin 64'üncü Yılı Haber

İdam Edilişlerinin 64'üncü Yılı

Türk demokrasi tarihinin kara lekelerinden 1960 askeri darbesi sonrası Yassıada'daki yargılamalar sonucu idam edilen Başbakan Adnan Menderes ile Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın vefatının üzerinden 64 yıl geçti. AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, 1946'da çok partili hayata geçilmesinin ardından, 1950'de iktidara gelen Demokrat Partinin (DP) iktidarının 10. yılında, Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki bazı general ve subayların oluşturduğu Milli Birlik Komitesi, "DP'nin ülkeyi baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğünü" ileri sürerek, 27 Mayıs 1960'ta sabaha karşı yönetime el koydu. Anayasa ve TBMM feshedildi, siyasi faaliyetler askıya alındı. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes'in de aralarında bulunduğu bazı yetkililer gözaltına alındı. 14 Ekim 1960'ta başlayan Yassıada yargılamaları, 15 Eylül 1961'de karara bağlandı. 592 sanıktan 288'i için idam istendi. Kararı açıklayan Yüksek Adalet Divanı, 15 sanığı idam cezasına çarptırdı. Eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar, eski Başbakan Adnan Menderes, eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, eski Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idam kararları oy birliğiyle alındı. Celal Bayar hakkındaki karar, yaş haddi nedeniyle müebbet hapis cezasına çevrildi. Milli Birlik Komitesi'nin idam kararlarını 15 Eylül'de onaylamasının ardından 16 Eylül 1961'de İmralı Adası'ndaki cezaevine getirilen Polatkan ve Zorlu'nun cezaları sabaha karşı infaz edildi. 10 yıl başbakanlık yapan Adnan Menderes ise 17 Eylül 1961'de sağlık muayenesini yapan doktor heyetinden "sağlam" raporu alınmasının ardından, İmralı Adası'na götürüldü. Türk demokrasisi, 16-17 Eylül 1961 tarihlerinde en kara günlerinden birini yaşadı. 1950 seçimlerinde yüzde 52,7 oyla iktidara gelen ve 10 yıl başbakanlık yapan Adnan Menderes ile arkadaşlarının idamının üzerinden 64 yıl geçti. 1931 seçimleriyle siyaset arenasına çıktı Aydınlı çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Menderes, siyasete 1930'da, Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın bir kolunu organize ederek başladı. Partinin kendini feshetmesinden sonra CHP'ye geçen Menderes, 1931 seçimlerinde Aydın milletvekili seçildi. İsmet İnönü ile "Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu" görüşmeleri sırasında görüş ayrılığına düşen Menderes, parti içi muhalefetten dolayı 1945 yılında CHP'den ihraç edildi. Adnan Menderes, CHP'den birlikte ihraç edildikleri arkadaşları Celal Bayar, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan ile Demokrat Parti'yi kurdu. DP, 14 Mayıs 1950'deki seçimlerde büyük bir başarıya imza atarak yüzde 52,7 oyla 420 milletvekili çıkardı. CHP ise aynı seçimde yüzde 39,4 oy ile 63 milletvekili çıkarabildi. TBMM Başkanlığına Refik Koraltan, Cumhurbaşkanlığına DP Genel Başkanı Celal Bayar seçilirken yeni hükümet ise Adnan Menderes başbakanlığında kurularak 22 Mayıs'ta göreve başladı. Köprülü, bu kabinede dışişleri bakanı oldu. Ezan aslına döndürüldü Adnan Menderes'in 10 yıllık başbakanlığı döneminde Türk iç ve dış politikasında büyük değişimler oldu. Birinci Menderes Hükümeti'nin ilk icraatı "fazla masraf olduğu" gerekçesiyle devlete ait otomobilleri satmak oldu. Menderes döneminde paralara mevcut cumhurbaşkanının resminin basılması uygulaması kaldırıldı. Bu uygulamayla Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün resimleri tekrar paralara basılmaya başlandı. Menderes Hükümeti, Arapça ezan okuma yasağını kaldırarak dini özgürlüklerin önünü açtı. Eğitim ve öğretim kurumlarından laiklik adına kaldırılan din eğitimi de Menderes döneminde, dördüncü sınıftan itibaren velinin isteğine bağlı olarak yeniden verilmeye başlandı. Kore'deki başarının NATO üyeliğindeki etkisi Menderes Hükümeti tarafından, 25 Temmuz 1950'deki Bakanlar Kurulu toplantısında, Kore'ye askeri bir kuvvet gönderilmesine karar verildi. Türk askerinin Kore'deki başarısı Türkiye'nin NATO'ya üye olmasında etkili oldu. Türkiye tarafından NATO'ya girmek için ilk başvuru 11 Mayıs 1950'de yapılmıştı. Adnan Menderes Hükümeti döneminde ise Türkiye, 1952'de NATO'ya tam üye kabul edildi. Menderes'in ekonomik kalkınma atılımları Devletin ekonomik hayata müdahalesini yoğun şekilde eleştiren Menderes, iktidara geldiği ilk günden itibaren ekonomide liberal bir politika izledi. Menderes'in politikalarıyla ekonomide kalkınma dönemine giren Türkiye'de, serbest piyasa ekonomisine geçişe hız verildi. İthalata getirilen kısıtlamaları kaldıran Menderes hükümeti tarafından kredi faizleri düşürülerek özel sektörün daha fazla kredi kullanımı teşvik edildi. Yabancı sermaye girişini teşvik etmek amacıyla yasal mevzuat hazırlanarak KİT'lerin özel sektöre devri öngörüldü. Ülkede yeni sanayi tesisleri, 1954 yılında Türkiye Vakıflar Bankası kuruldu. Bu dönemde Türkiye'nin gayrisafi milli hasılası yılda ortalama yüzde 9 büyüdü. 1954 genel seçimlerinde ikinci büyük zafer 2 Mayıs 1954'te yapılan genel seçimlere katılım, hiçbir kanuni zorlama olmamasına rağmen yüzde 88,63 gibi oldukça yüksek oranda gerçekleşti. DP, yüzde 56 oy oranıyla Cumhuriyet tarihinin en yüksek oyunu aldı ve Meclis'teki milletvekili sandalyelerinin yüzde 93'ünü kazandı. Darbenin ayak sesleri: "6-7 Eylül olayları" Demokrat Parti'nin 1954'te kazandığı bu zaferin ardından, Kıbrıs'ta yaşanan sorunlar tüm ağırlığıyla hissedilmeye başlandı. Kıbrıs konusunun müzakere edilmesi için 29 Ağustos 1955'te gerçekleştirilen Londra Konferansı'ndan, Türkiye'de yaşanan "6-7 Eylül olayları" nedeniyle bir sonuç alınamadı. "Atatürk'ün Selanik'teki evinin bombalandığı"na ilişkin haberlerle başlayan "6-7 Eylül olayları", sıkıyönetim ilan edilerek ancak bastırılabildi. Olaylar bastırılana kadar İstanbul'da Rumlara ait çok sayıda kilise, okul, iş yeri yağmalandı, yakıldı. Binlerce Rum, uzun yıllardır yaşadıkları topraklardan ayrılmak zorunda kaldı. Düşen uçaktan yara almadan kurtuldu Kıbrıs konusunda 11 Şubat 1959'da imzalanan Londra ve Zürih anlaşmaları ile bağımsızlık, iki toplumun ortaklığı, toplumsal alanda otonomi ve çözümün Türkiye, Yunanistan ve İngiltere tarafından garanti edilmesi ilkelerine dayandırıldı. Bu da Kıbrıs Cumhuriyeti'nin resmen 16 Ağustos 1960'ta kurulmasını sağlayan sürecin en önemli adımı oldu. Bu süreçte Başbakan Menderes'in yanı sıra Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu etkin rol üstlendi. 17 Şubat 1959'da Kıbrıs konusunda Yunanistan'la imzalanan ikili antlaşmanın ardından üçlü görüşmeler için İngiltere'ye giden Menderes'in uçağı, Londra Gatwick Havalimanı yakınlarında alçalırken düştü. Menderes bu kazadan yara almadan kurtuldu. DP, 27 Ekim 1957'de yapılan genel seçimlerde yüzde 9,3'lük kayıpla yüzde 47,30 oy aldı. Menderes, seçimlerin ardından parti içinde öz eleştiriye giderek seçim sonuçlarını teşkilatın yeterince çalışmamasına, basında yer alan yalan haberlere bağladı. 27 Mayıs 1960 askeri darbesi Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki bazı general ve subayların oluşturduğu 38 kişilik Milli Birlik Komitesi, 27 Mayıs 1960'ta yönetimi ele geçirdi. Darbeciler, TBMM ve Anayasa'yı feshetti ve siyasi faaliyetleri askıya aldı. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, DP'li milletvekilleri, hükümet üyeleri, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun ile bazı üst düzey kamu görevlileri gözaltına alındı. Adnan Menderes, aynı gün yurt gezisi kapsamında bulunduğu Kütahya'da Albay Muhsin Batur tarafından gözaltına alınarak Ankara'ya götürüldü ve daha sonra diğer tutuklu DP üyeleriyle Yassıada'da hapsedildi. Menderes ve diğer DP üyeleri, bulundukları Yassıada'da kurulan Yüksek Adalet Divanı tarafından yargılanmaya başladı. Sanıklara savunma hakkı tanınmadı Menderes ve hükümet üyelerinin yargılandığı davalar Yassıada Spor Salonu'nda görüldü. Celal Bayar'ın "1 numaralı" sanık olduğu davada, dönemin Başbakanı Menderes ise onun yanındaki sandalyede oturdu. Türk halkı, "demokrasi getireceğini iddia ederek demokrasiyi yargılayan" davaları "Yassıada Saati" programıyla radyodan takip etti. Mahkeme sürecinde sanıklara kötü muamele edildiği de gündeme geldi. Darbecilerin, "Düşükler Yassıada'da" ismiyle sanıkları küçük düşürmek amacıyla çektikleri film de dönemin kabul edilemez görüntüleri arasına girdi. Sanıkların Yassıada'ya gidişleri sırasında görüntü çekilmediği için Bayar ve Menderes'in yeniden motordan indirilerek adaya getirildikleri anlar bir kurmaca içinde çekildi. Bu süreçte Menderes başta olmak üzere hiçbir sanığa savunma hakkı tanınmadı. Davalarda, Hakim Salim Başol'un "Anlatın, buralara cevap verin" sözleri üzerine "Arz edeyim efendim" şeklinde iddialara cevap vermeye çalışan Menderes'in sözleri hep "Kısa kes" ifadeleriyle yarım bıraktırıldı. Beş ay sonra ilk kez hakim karşısına çıkarılan Menderes, ruh halini şu sözlerle anlattı: "Dört-beş aydan beri tamamıyla tecrit vaziyetinde bulunuyorum ve tek bir odanın içinde ve günün 24 saatinde her saat değişen bir nöbetçi subayın nezareti altında hiç kimse ile konuşmak imkanı mevcut olmamak şartı ile yaşıyorum. Bu itibarla konuşma takatim hakikaten zaafa uğramış bulunuyor." Yassıada yargılamaları Yassıada'daki yargılamalar, 14 Ekim 1960'ta başlayıp 15 Eylül 1961'de karara bağlandı. Toplam 19 dosyada toplanan davalar "anayasayı ihlal" davasıyla birleştirildi. Tutuklular "vatana ihanet, Meclis iç tüzüğünün değiştirilmesi, Kırşehir'in ilçe yapılması, CHP'nin mallarına el koymak"tan suçlu bulundu. Yassıada duruşmalarında, 6-7 Eylül olaylarından da DP sorumlu tutuldu. 592 sanıktan 288'i için idam istendi. Yüksek Adalet Divanı, 15 sanığı idam cezasına çarptırdı. Eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar, eski Başbakan Adnan Menderes, eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, eski Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idam kararları oy birliğiyle alındı. Mahkemede, Menderes ve 14 kişinin idamına, 31 kişinin de ömür boyu hapse mahkum edilmesine karar verildi. Birçok yabancı ülke lideri, idamların durdurulması için Cemal Gürsel başkanlığındaki Milli Birlik Komitesi'ne defalarca çağrıda bulundu. Bunun üzerine Komite, Celal Bayar, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu dışındakilerin idam cezasını affetti. Celal Bayar'ın cezası yaş haddi nedeniyle ömür boyu hapse çevrildi. Beyaz gömlek giydirildi Menderes ise 17 Eylül 1961'de sağlık muayenesini yapan doktor heyetinden "sağlam" raporu alınmasının ardından, İmralı Adası'na götürüldü. İlk durak, komutanın odası oldu. İdam kararı yüzüne okundu. Menderes'in dilinden "Allah milletimize zeval vermesin" cümlesi döküldü. İdam sehpasına gitmeden önce din görevlisi ile birkaç dakika konuştu. Ardından beyaz gömlek giydirildi. Son sözü "devletim ve milletime ebedi saadetler dilerim" Menderes'in idam sehpasına çıkarıldıktan sonraki son sözleri, "Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda devletim ve milletime ebedi saadetler dilerim. Bu anda karımı ve çocuklarımı şefkatle anıyorum..." oldu. Menderes, 17 Eylül'de saat 13.21'de İmralı Adası'nda idam edildi. "Yeter söz milletindir" diyerek çıktığı siyaset yolunda güçlü Türkiye hayalini, politikaları ve kalkınma atılımlarıyla gerçekleştirmeye çalışan Menderes ve arkadaşları "demokrasi şehidi" olarak tarihe geçti. Türkiye'nin önemli siyasi isimleri arasında yer alan Menderes, Türk halkının zihnine "milletin adamı" olarak kazındı. Ellerinin önden bağlanmasını istedi Asılsız iddialar gündeme getirilerek 6-7 Eylül olaylarından sorumlu tutulan Fatin Rüştü Zorlu, 1912'de İstanbul'da dünyaya geldi. Galatasaray Lisesi, Paris Siyasi İlimler Mektebi ve Cenevre Hukuk Fakültesi'nde okudu. 1932'de Siyaset Dairesi 2. Şubesinde Aday Meslek Memuru olarak göreve başlayan Zorlu, devlette çeşitli görevlerde yer aldı. 1952'de Kuzey Atlantik Paktı Paris Türkiye Daimi Temsilciliğine Büyükelçi Daimi Temsilci olarak atanan Zorlu, 1954'teki seçimlerde Demokrat Parti'den Çanakkale milletvekili seçildi ve 1957-1960 yılları arasında da Dışişleri Bakanı olarak görev yaptı. Hakkındaki suçlamalar, Yassıada'daki diğer 19 davayla birleştirilerek idam cezasına çarptırıldı. Zorlu'nun cezası 16 Eylül 1961'de sabaha karşı infaz edildi. İdama büyük bir metanetle giden Zorlu, kendisine dini telkinde bulunan hocanın, Arapça kelimeleri telaffuzda düştüğü hataları düzeltti. Kolları arkadan bağlanan Zorlu, başsavcıya son bir ricada bulundu. Ellerinin önden bağlanmasını isteyen Zorlu'ya, bunun kanunen imkansızlığı anlatıldı. Zorlu'nun idamından önce ailesine mektup yazma istediği de başsavcı tarafından kısa olmak koşulu ile kabul edildi. Fatin Rüştü Zorlu, mektubunda, annesi Hatice Güzide Hanım, eşi Emel Hanım, kızı Sevin ve ağabeyi Büyükelçi Rıfkı Zorlu'ya şöyle seslendi: "Sevgili Anneciğim, Emelciğim, Sevinciğim ve Ağabeyciğim. Şimdi Cenabıhakk'ın huzuruna çıkıyorum. Sakinim, huzur içindeyim. Benim için üzülmeyin. Sizlerin de sakin ve huzur içinde yaşamanız beni daima müsterih edecektir. Bir ve beraber olun. Allah'ın takdiri böyleymiş. Hizmet ettim ve şerefimi daima muhafaza ettim. Anne, siz sevdiklerimi muhafaza edin ve Allah'ın inayetiyle onların huzurunu temin edin. Hepinizi Allah'a emanet eder, tekrar üzülmemenizi ve hayata berdevam olarak beni huzur içinde bırakmanızı rica ederim. Allah memleketi korusun." Polatkan, 1946 seçimlerinde milletvekili seçildi Genç yaşlarda başarıları ve çalışkanlığıyla çevresinin takdirini kazanan Hasan Polatkan, 1915'te Eskişehir'de dünyaya geldi. Hasan Polatkan, eğitim aldığı okulları birincilikle bitirdi. Okul yıllarında ticari, iktisadi konuları içeren yayınlara ilgi duyan Polatkan'ın Türkiye ekonomisi hakkındaki görüşlerinin netleşmesi de bu döneme denk geldi. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye Bölümü'nü 1936'da bitiren Polatkan, mezuniyetinin hemen ardından Ziraat Bankası Müfettiş Yardımcısı olarak atandı. Polatkan, Ekim 1936'da askere gitti ve terhisi akabinde Ziraat Bankası'ndaki görevine döndü. Polatkan, Temmuz 1946'da yapılan seçimlerde Eskişehir'den Demokrat Parti adayı olarak milletvekili seçildi. Eskişehir'in Kırım Tatarlarından Seyit Çiftkurt'un kızı Mutahhare Hanım'la 1949 yılında evlendi. Evliliğinden Sema ve Nilgün adında iki kız çocuğu olan Polatkan'ın en büyük özelliklerinden biri de ailesine düşkünlüğüydü. Polatkan, Mayıs 1950 seçimlerinde yine Eskişehir'den Demokrat Parti milletvekili seçilirken, birinci Adnan Menderes hükümetinde Çalışma Bakanı olarak görev aldı. İstifa eden Halil Ayan'ın yerine Maliye Bakanlığına getirilen Polatkan, ikinci ve üçüncü Adnan Menderes hükümetlerinde de bu görevi yürüttü. Polatkan, Aralık 1955'te bu görevden istifa ederken, bir sene sonra Aralık 1956'da tekrar Maliye Bakanlığına getirildi. 27 Ekim 1957'de yapılan genel seçimlerde Eskişehir'den dördüncü defa Demokrat Parti milletvekili seçilen Polatkan, askeri darbeye kadar bu görevini sürdürdü. Darbeyi eşinden öğrendi Hasan Polatkan, Başbakan Menderes'le 26 Mayıs 1960'ta Eskişehir'deki programlara katılırken, askeri darbenin yönetime el koyduğunu sabah saatlerinde eşi Mutahhare Polatkan'dan öğrendi. Menderes'le birlikte Kütahya'ya geçen Polatkan, burada ihtilal kuvvetleri tarafından tutuklanarak Ankara Harp Okuluna sevk edildi. Polatkan, burada bir süre bekletildikten sonra diğer Demokrat Partililerle birlikte Yassıada'ya gönderildi. Ailesi ziyaretleri sırasında, bu süreçte işkenceye de maruz kalan Polatkan'ın elinin üzerinde sigara yanıkları olduğunu gördü. Yassıada'daki kötü muamelelere dayanamayan Polatkan'ın bir askere, "Bizi öldürecekseniz hemen öldürün ama lütfen bu hakaretleri durdurun. Artık tahammül edemiyorum." feryadında bulunduğu ailesi tarafından dile getirildi. Polatkan, 14 Ekim 1960'ta başlayan duruşmalarda, "Ali İpar, Barbara, Ankara ve İstanbul Olayları, Anayasayı İhlal ile Vinileks" dosyalarından yargılandı. Uzun yargılamalar sonrası suçlu bulunan Polatkan, 15 Eylül 1961'de idam edileceğini öğrendi. Yargılanmasına sebep olan kanunun altında imzası olanlar yargılanmadı "CHP Mallarının Yasayla Hazineye Aktarılması Davası" sanıklarından Polatkan, son savunmasında, "CHP Mallarının Hazineye İadesi Kanunu"nun altında imzası olan ancak daha sonra Demokrat Parti'den istifa eden vekiller yerine kendisinin neden bu kanundan dolayı yargılandığını sorarak yargılamadaki usulsüzlüğe dikkati çekmişti. Polatkan, 2 Ağustos 1961 tarihli son savunmasında, Yassıada'da neden yargılandıklarının asıl sebebini şöyle açıklamıştı: "Diktaya gidiş vehmine ve isnadına delil olarak gösterilen CHP Mallarının Hazineye İadesi Kanunu'nu teklif eden, Meclis kürsüsünde müdafaasını yapan bazı mebuslar bugün bu davanın müsebbiplerinden olan CHP safında bulunduğu için suçlular arasında görünmüyor. 1950'den 28 Nisan 1960 tarihine kadar 10 yıl mebusluk yapan ve 27 Mayıs'tan bir ay önce istifa edenler de suçlular arasında değil. O halde itham edilmemizin, suçlu görülmemizin hakiki sebebini diktaya gidişe delil diye gösterilen bazı kanunları kabul etmek değil, 27 Mayıs 1960 günü Demokrat Parti iktidarının kadrosu veya hükümeti içinde bulunmuş olmamız teşkil ediyor." Polatkan'ın son sözleri 16 Eylül 1961'de sabaha karşı gerçekleşen infazdan önce yanına gelenler arasında bulunan hemşehrisi bir üsteğmenle konuşan Polatkan'ın son sözleri ise "Karıma ve çocuklarıma söyleyin, suçsuzum. Allah'a ve vicdanıma güveniyorum. Aynı sözleri anneme ve kardeşlerime de söyleyin." oldu. Darağacına getirilen Polatkan, sandalyenin üzerine çıkarılıp boynuna ilmek takıldığında ise "İp, gömleğimin üzerinde kalmasın" diyerek hayata gözlerini yumdu. 1990'da itibarları iade edildi TBMM tarafından 11 Nisan 1990'da kabul edilen kanunla Menderes ve onunla idam edilen arkadaşlarının itibarları iade edildi. Aynı kanun uyarınca Menderes, Polatkan ve Zorlu'nun naaşları, 17 Eylül 1990'da İmralı'dan alınarak devlet töreniyle İstanbul Vatan Caddesi'nde yaptırılan anıt mezara taşındı. 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından 592 kişinin yargılandığı ve bu yargılamaların sonunda Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idamına karar verilen Marmara'daki Yassıada ise darbenin 60. yıl dönümünde Demokrasi ve Özgürlükler Adası adıyla açıldı.

Darbenin Üzerinden 65 Yıl Geçti Haber

Darbenin Üzerinden 65 Yıl Geçti

Türk demokrasi tarihinin kara lekelerinden olan ve Türk milletinin vicdanında derin yaralar açan 27 Mayıs 1960 darbesinin üzerinden 65 yıl geçti. AA muhabirinin derlediği bilgiye göre, 1946'nın Ocak ayında kurulan ve Mayıs 1950'de halkın büyük desteğiyle işbaşına gelen Demokrat Parti (DP), 27 yıllık tek parti dönemini sona erdirdi. DP serbest seçimle iktidarı kazanan ilk siyasi parti oldu. TBMM'nin 22 Mayıs 1950'de açılmasının ardından Refik Koraltan Meclis Başkanlığına seçildi. Ardından yapılan cumhurbaşkanlığı oylamasında DP Genel Başkanı ve İzmir Milletvekili Celal Bayar, Türkiye Cumhuriyeti'nin 3. Cumhurbaşkanı oldu. Hükümeti kurmakla DP Aydın Milletvekili Adnan Menderes görevlendirildi. Menderes kendisinin ilk, Cumhuriyet'in 19. hükümetini kurarak 22 Mayıs'ta görevine başladı. "Yeter söz milletin" sloganıyla halkın karşısına çıkan DP'nin ilk icraatlarından biri, Arapça ezanı serbest bırakmak oldu. Haziran 1950'de yapılan düzenlemenin Cumhurbaşkanı Celal Bayar tarafından onaylanmasıyla CHP'nin 1932'de çıkardığı "Türkçe ezan düzenlemesi" kaldırıldı. Siyaseten güçlü şekilde icraata başlayan DP hükümeti, Haziran 1950'de darbe hazırlığı yapıldığı gerekçesiyle TSK'nın komuta kademesini emekliye sevk etti. Emekliye ayrılan isimler arasında dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Abdurrahman Nafiz Gürman, Kara, Hava, Deniz Kuvvetleri Komutanları ve Jandarma Genel Komutanı ile 15 general ve 150 albay yer aldı. Sanayi, eğitim, sağlık ve ulaştırmada önemli adımlar Kullanılan traktör sayısının ve makineleşmenin arttığı bu dönemde tarımda önemli gelişmeler yaşandı. DP iktidarı, sanayi, eğitim, sağlık ve ulaştırma konularında önemli adımlar attı. Bu süreçte DP'nin "CHP'nin taşınır-taşınmaz mallarının Hazine'ye devri" için yaptığı düzenleme, 1953'te Cumhurbaşkanı Bayar'ın onayıyla yürürlüğe girdi. Söz konusu adımla, iki parti arasındaki tartışmalar derinleşmeye başladı. Takvimler 2 Mayıs 1954'ü gösterdiğinde, Türk halkı yeniden sandık başına gitti. DP, rekor kırarak oyların yüzde 58,4'ünü aldı ve 503 milletvekili çıkardı. CHP'nin milletvekili sayısı ise 31'de kaldı. Bu yenilginin ardından eleştirilerin getirildiği İsmet İnönü, muhalefetin dozunu daha da artırdı. 6-7 Eylül olayları Seçim sonuçları ile daha da güçlenen DP, dönemin ekonomik krizinin etkileriyle mücadele etmek zorunda kaldı. Başbakan Menderes'in, DP ile TSK arasında yaşanan gerilimlerde yapıcı rol üstlenmek istemesine karşı ordu içindeki rahatsızlık artmaya başladı. Parti içi anlaşmazlıklar sonucunda DP'den ayrılan 19 milletvekili, Hürriyet Partisini kurdu. Bu sırada ülkedeki ekonomik kriz, halkta da büyük rahatsızlık yarattı. Selanik'te Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün doğduğu evin yanındaki Türk Konsolosluğu'nun bahçesine atılan iki bombadan birinin patladığı, evin ve konsolosluk binasının camlarının kırıldığı dedikodusunun yayılmasıyla Ankara, İstanbul ve İzmir'de halk sokağa döküldü. 6-7 Eylül 1955'teki olaylarda, Beyoğlu başta olmak üzere, azınlıkların yaşadığı semtlere, kiliselere ve mezarlıklara saldırılar oldu. Bunun sonucunda birçok azınlık mensubu Türkiye'yi terk etti. Cunta varlığını hissettirmeye başladı DP'nin iktidara gelmesinin ardından bir grup subayın ordu içinde kurduğu cunta, süreç içinde giderek varlığını hissettirmeye başladı. Ordunun darbe hazırlığı içinde olduğu bilgisi Menderes'e de ulaştı. DP iktidarına karşı darbe düzenlemek amacıyla bir araya gelen cuntanın bu girişimi, Binbaşı Samet Kuşçu'nun ihbarı ile akamete uğrarken, bu olay tarihe "9 subay olayı" olarak geçti. "9 subay olayı" sonrasında Cumhurbaşkanı Celal Bayar, olayın vahametini anlayarak Milli Savunma Bakanı Şemi Ergin'in istifasını sağladı. Yerine Adnan Menderes'le bir akrabalık bağı olmayan ancak aynı soyadını taşıyan yakın arkadaşı Ethem Menderes getirildi. DP, 27 Ekim 1957'de yapılan seçimlerde yüzde 48,6 oy alarak 424 milletvekiliyle iktidarını sürdürdü. Bu seçimde, muhalefetini güçlendiren CHP ise yüzde 41,4 oyla 178 milletvekili çıkardı. Menderes, uçak kazasından sağ kurtuldu Siyaseten gerilimlerin sürdüğü bu dönemde, Şubat 1959'da Kıbrıs Anlaşması'nı imzalamak üzere Londra'ya giden Menderes'i ve heyetini taşıyan uçak, Gatwick Havalimanı'na inişe geçtiği sırada düştü. Kazadan sağ kurtulan Menderes, ülkeye dönüşünde hem siyasilerin hem de halkın coşkulu karşılamasıyla moral buldu. Bu süreçte "yurt dışında birkaç aylığına tedavi edilmesi" önerilen Menderes, bu teklifi reddetti. İnönü, göstericilerin attığı taşla yaralandı Tüm bu gelişmeler yaşanırken CHP Genel Başkanı İnönü, Nisan 1959'da "Büyük Taarruz" adı verilen bir geziye çıktı. Milletvekilleri, partililer ve gazetecilerden oluşan grubun ilk durağı Uşak oldu. Heyet, burada "hükümet tarafından organize edildiği" öne sürülen bir grup gösterici tarafından protesto edildi ve İnönü bir göstericinin attığı taşla yaralandı. Bu saldırının yanı sıra İnönü, İstanbul'a dönüşünde arabasıyla şehre girerken bir grubun saldırısına uğradı. Bu olayda ise "polis ve askerin göstericilere müdahale etmediği" iddia edildi. İstanbul ve Ankara'da sıkıyönetim Bu süreçte üniversite öğrencilerinin hükümet aleyhine gösterileri başladı. İstanbul Beyazıt Meydanı'nda üniversite öğrencilerinin eylemi sırasında Orman Fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz, seken bir kurşunun başına isabet etmesi sonucu hayatını kaybetti. Emeksiz'in "polis kurşunuyla hayatını kaybettiği" yönündeki haberler nedeniyle olaylar daha da şiddetlendi. Yaşananlar nedeniyle İstanbul ve Ankara'da sıkıyönetim ilan edildi. Ankara'da 5 Mayıs 1960'da bir öğrenci grubu, "555K" yani "5'inci ayın 5'inde saat 5'te Kızılay'da" koduyla gösteri düzenledi.

 Menderes, eylemcilere hitap etmeye çalıştı ancak başaramadı. Öğrencilerin arasına girerek konuşmak isteyince, bir öğrenci Menderes'in boğazını sıktı. Menderes "Ne istiyorsun?" diye sorduğu gençten "Hürriyet istiyorum" cevabını aldı. Menderes, tarihe geçen "Bir başbakanın boğazını sıkıyorsun bundan ala hürriyet mi var?" ifadelerini ise burada kullandı. 21 Mayıs'ta da Harp Okulu öğrencileri sokağa çıktı ve Zafer Anıtı'na kadar "sessiz yürüyüş" düzenledi. Yönetime sabaha karşı el konuldu Tüm bu gelişmelerin ardından Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içerisindeki bazı general ve subayların oluşturduğu 38 kişilik Milli Birlik Komitesi (MBK), "DP'nin ülkeyi gitgide baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü" gerekçesiyle 27 Mayıs 1960'ta sabaha karşı yönetime el koydu. Kurmay Albay Alparslan Türkeş tarafından 04.36'da Ankara Radyosu'ndan okunan bildiriyle "ihtilal" duyuruldu. Bildiride, şu ifadeler yer aldı: "Bugün, demokrasimizin içine düştüğü buhran ve son müessif hadiseler dolayısıyla kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetleri, memleketin idaresini ele almıştır. Bu harekata Silahlı Kuvvetlerimiz, partileri içine düştükleri uzlaşmaz durumdan kurtarmak ve partiler üstü tarafsız bir idarenin nezaret ve hakemliği altında en kısa zamanda adil ve serbest seçimler yaptırarak idareyi, hangi tarafa mensup olursa olsun, seçimi kazananlara devir ve teslim etmek üzere girişmiş bulunmaktadır." Tüm tutuklular Yassıada'da hapsedildi Demokrasinin ağır yara aldığı darbeyle, Türkiye'nin uluslararası itibarı da büyük zarar gördü. İlk aşamada 38 kişiden oluşan ve Orgeneral Cemal Gürsel'in başkanlığını yaptığı MBK'nin üye sayısı daha sonra Korgeneral Cemal Madanoğlu'nun girişimiyle ordunun yönetimde kalmasını savunan 14 üyenin yurt dışına görevli gönderilmesiyle 23'e düştü. Anayasa ve TBMM'nin feshedildiği, siyasi faaliyetlerin askıya alındığı darbede, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, hükümet üyeleri, DP'li milletvekilleri, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun ile bazı üst düzey kamu görevlileri gözaltına alındı. Tüm tutuklular, Yassıada'da hapsedildi. 28 Mayıs'ta Milli Birlik Hükümeti, Cemal Gürsel başkanlığında kuruldu. Yargılamalar radyodan yayımlandı Menderes ve hükümet üyelerinin yargılandığı davalar, Yassıada Spor Salonu'nda görüldü. Celal Bayar'ın "1 numaralı" sanık olduğu davada, dönemin Başbakanı Menderes ise onun yanındaki sandalyede oturdu. Türk halkı, "demokrasi getireceğini iddia ederek demokrasiyi yargılayan" davaları "Yassıada Saati" programıyla radyodan takip etti. Bayar, intihar girişiminde bulundu Mahkeme sürecinde sanıklara kötü muamele edildiği de gündeme geldi. Darbecilerin, "Düşükler Yassıada'da" ismiyle sanıkları küçük düşürmek amacıyla çektikleri film de dönemin kabul edilemez görüntüleri arasına girdi. Sanıkların Yassıada'ya gidişleri sırasında görüntü çekilmediği için Bayar ve Menderes'in yeniden motordan indirilerek adaya getirildikleri anlar bir kurmaca içinde çekildi. Zaten zor şartlar altında ayakta durmaya çalışan Bayar, "Ben oyuncu değilim" diyerek, intihar girişiminde bulundu. Bebek ve köpek davaları Yassıada'daki mahkemelerde ilk davalar "bebek" ve "köpek" davaları oldu. Dönemin Başbakanı Menderes'in opera sanatçısı Aynur Aydan'dan olan çocuğunu bilerek öldürttüğü iddiası, Aydan'ın Menderes'i savunmasıyla çürütüldü. Köpek davasında ise Celal Bayar, değeri bilirkişi tarafından bin lira olarak tespit edilen hediye köpeğin, 20 bin liraya hayvanat bahçesine satılması nedeniyle suçlandı. Bayar, o gün mahkemede "Bu kadar küçük bir meseleden dolayı, böyle yüksek mahkemenin huzuruna çıktığım için en büyük cezayı çekmiş bulunuyorum" sözleriyle davaya ilişkin duygularını anlattı. Sanıklara savunma hakkı tanınmadı Bu süreçte Menderes başta olmak üzere hiçbir sanığa savunma hakkı tanınmadı. Davalarda, Hakim Salim Başol'un "Anlatın, buralara cevap verin" sözleri üzerine "Arz edeyim efendim" şeklinde iddialara cevap vermeye çalışan Menderes'in sözleri hep "Kısa kes" ifadeleriyle yarım bıraktırıldı. Beş ay sonra ilk kez hakim karşısına çıkarılan Menderes, ruh halini şu sözlerle anlattı: "Dört-beş aydan beri tamamıyla tecrit vaziyetinde bulunuyorum ve tek bir odanın içinde ve günün 24 saatinde her saat değişen bir nöbetçi subayın nezareti altında hiç kimse ile konuşmak imkanı mevcut olmamak şartı ile yaşıyorum. Bu itibarla konuşma takatim hakikaten zaafa uğramış bulunuyor." Duruşmalar sırasında, Başbakanlık Konutu'nun mutfağına tavuk tüylerini temizlemek için alınan "cımbız" dahi konu edildi. Başbakanlık Konutu olarak kullanılan Camlı Köşk'teki yabancı devlet insanları ve büyükelçilere verilen yemeklerin neden örtülü ödenekten karşılandığı soruldu. Bunların israf olduğunu savunan Hakim Başol, "Bir Başbakan illa köşkte mi oturmalı? Barakada oturun! Cımbız, köşkte oturmanın icabı mıdır?" sorularını yöneltti. 592 sanıktan 288'i için idam istedi Yassıada'daki yargılamalar, 14 Ekim 1960'ta başladı ve 15 Eylül 1961'de karara bağlandı. Toplam 19 dosyada toplanan davalar, "Anayasa'yı ihlal" davasıyla birleştirildi. Tutuklular "vatana ihanet, meclis iç tüzüğünün değiştirilmesi, Kırşehir'in ilçe yapılması, CHP’nin mallarına el koymak"tan suçlu bulundu. Yassıada duruşmalarında 6-7 Eylül olaylarından da DP sorumlu tutuldu. 592 sanıktan 288'i için idam istendi. Kararı açıklayan Yüksek Adalet Divanı, 15 sanığı idam cezasına çarptırdı. Eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar, eski Başbakan Adnan Menderes, eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, eski Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idam kararları oy birliğiyle alındı. Celal Bayar hakkındaki karar, yaş haddi nedeniyle müebbet hapis cezasına çevrildi.
Eski TBMM Başkanı Refik Koraltan, eski TBMM Başkanvekilleri Agah Erozsan, İbrahim Kirazoğlu, eski Tahkikat Komisyonu Başkanı Ahmet Hamdi Sancar, eski Tahkikat Komisyonu üyeleri Nusret Kirişçioğlu, Bahadır Dülger, eski bakan Emin Kalafat, eski milletvekilleri Baha Akşit, Osman Kavrakoğlu, Zeki Erataman ile eski Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun hakkındaki idam kararları ise oy çokluğuyla alındı. Bazı isimler affedildi Aralarında eski bakan, eski milletvekilleri, Tahkikat Komisyonu üyeleri, İstanbul Valisi ile İstanbul Belediye Başkanı'nın da bulunduğu 31 sanık hakkında ise müebbet hapis cezası verildi. Sanıklardan 92 kişiye 20 yıl ile 6 yıl arasında ağır hapis, 94 kişiye 5 yıl ağır hapis cezası verildi. Bazı sanıklar kısa süreli hapis cezasına çarptırılırken bazıları beraat etti. 

 Birçok yabancı ülke lideri, idamların durdurulması için Cemal Gürsel başkanlığındaki Milli Birlik Komitesine defalarca çağrıda bulundu. Bunun üzerine Komite, Celal Bayar, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu dışındakilerin idam cezasını affetti. Celal Bayar'ın cezası yaş haddi nedeniyle ömür boyu hapse çevrildi. Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül 1961'de sabaha karşı, Menderes ise İmralı Adası'nda 17 Eylül 1961'de sağlık muayenesini yapan doktor heyetinden sağlam raporu verildikten sonra saat 13.21'de idam edildi.

 2012'de Araştırma Komisyonu kuruldu TBMM tarafından 11 Nisan 1990'da kabul edilen kanunla Adnan Menderes ve onunla birlikte idam edilen arkadaşlarının itibarları iade edildi. Aynı kanun uyarınca Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu'nun naaşları, 17 Eylül 1990'da İmralı'dan alınarak devlet töreniyle İstanbul Vatan Caddesi'nde yaptırılan anıt mezara taşındı. Darbenin üzerinden geçen 52 yılın ardından 11 Nisan 2012'de TBMM'de Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu kuruldu. Komisyonda, 27 Mayıs 1960 Darbesi ve 12 Mart 1971 Muhtırası Alt Komisyonu da çalışmalarını tamamladı. Bu arada, TBMM Hukuk Hizmetleri Başkanlığı, eski Başbakan Adnan Menderes'in idam kararının iptalinin mümkün olmadığı ancak yargılamanın yenilenmesinin uygun olacağı yönünde 2 Ocak 2013'te Dilekçe Komisyonu'na görüş bildirdi. Görüş yazısında, Yüksek Adalet Divanı kararlarıyla ölüm cezasını oy birliği ile tasdik eden Milli Birlik Komitesi kararlarının TBMM tarafından iptal edilmesinin mümkün bulunduğu ifade edildi. Yazıda, Adalet Bakanlığı, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı ve Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile yapılan yazışmalar sonucu temin edilecek belgeler ile dosya içeriğinde yer alan belgelerin ayrıntılı tetkiki neticesinde 5271 sayılı Kanun'da sayılan nedenlerin bulunması halinde yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilmesinin uygun olacağı kaydedildi. Adnan Menderes'in Yassıada duruşmalarında avukatlığını yapan ve daha önce de TBMM'ye dilekçe sunan avukat Burhan Apaydın, TBMM Hukuk Hizmetleri Başkanlığının "Yeniden yargılama yapılabilir" görüşü üzerine, yeni bir başvuruda bulunarak "Yassıada kararlarının yok sayılmasını" istedi. AK Parti ve MHP milletvekillerinin imzası ile hazırlanan, 1924 tarih ve 491 Sayılı Teşkilatı Esasiye Kanununun Bazı Hükümlerinin Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında Geçici Kanunun Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması ve Neden Olunan Mağduriyetlerin Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi, TBMM'de 23 Haziran 2020'de oy birliğiyle kabul edilerek yasalaştı. Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren kanunla Yassıada yargılamalarının hukuki dayanağı kaldırıldı. Yassıada ise darbenin 60. yılında Demokrasi ve Özgürlükler Adası adıyla açıldı.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.