Uygulamalarımız appstore googleplay

#Sağlık

gazeteci63.com - Sağlık haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Sağlık haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

2 Yıl Sonra Sağlığına Kavuştu Haber

2 Yıl Sonra Sağlığına Kavuştu

Şanlıurfa'da iki yıl önce içtiği lavabo açıcı nedeniyle yemek borusunda ciddi hasar oluşan Şehed Muhammed, Harran Üniversitesi Hastanesinde gördüğü tedavinin ardından sağlığına kavuştu. Hastaneden yapılan açıklamaya göre, yabancı uyruklu 3 yaşındaki Şehed Muhammed, 2 yıl önce evde oyun oynadığı sırada yanlışlıkla lavabo açıcı içti. Durumu fark eden aile, Harran Üniversitesi Hastanesine başvurdu. Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Emin Boleken tarafından yapılan muayenenin ardından küçük çocuk tedaviye alındı. Zorlu geçen tedavi süreci ve başarılı ameliyatın ardından 5 yaşındaki çocuk, 2 yıl sonra hayata tutundu. "İki yıl ağzından su bile içemedi" Harran Üniversitesi Hastanesi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Emin Boleken, küçük çocuğun kendilerine başvurduğunda yemek borusunda ciddi bir yanık oluştuğunu tespit ettiklerini hatırlattı. Uzun süre yoğun bakımda tedavi gören çocuğun aylarca yutma zorluğu nedeniyle ağızdan beslenemediğini anlatan Boleken, "Her ay yemek borusu genişletmeleri uyguladık. Ancak bu girişimler yanıt vermedi. Zamanla hastamız sadece karın duvarından mideye yerleştirilen bir tüple beslenebilir hale geldi. Bu çocuk, iki yıl boyunca ağzından su bile içemedi." dedi. Prof. Dr. Boleken, hastaya mide dokusunu kullanarak yeni bir yemek borusu oluşturdukları aktararak şöyle devam etti: "Bu, oldukça kompleks ve uzun süreli bir ameliyattı. Ameliyat, çocuk cerrahisi, göğüs cerrahisi ve genel cerrahiden oluşan multidisipliner bir ekiple gerçekleştirildi. Göğüs Cerrahisinden Prof. Dr. Atalay Şahin, Genel Cerrahiden Prof. Dr. Faik Tatlı ve Çocuk Yoğun Bakım Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Fevzi Kahveci sürece kritik katkılar sundular. Anesteziden hemşirelere, yoğun bakım personelinden diyetisyenlere kadar büyük bir emek verildi. Bu başarı, tam anlamıyla ekip işidir." Harran Üniversitesi Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. İdris Kırhan da sağlık ekibine teşekkür ederek "Bölgenin sağlık üssü olma yolunda ilerliyoruz. Bu tür vakalarda multidisipliner yaklaşım sayesinde çocuklarımızın hayatlarına dokunuyoruz. Ancak bu olay bize bir kez daha gösterdi ki çocuk sağlığında en etkili yöntem önlemedir. Toplumsal farkındalık oluşturmaya devam edeceğiz." ifadelerini kullandı.

Kene Riskine Karşı Dikkat Edin Haber

Kene Riskine Karşı Dikkat Edin

Kurban Bayramı öncesinde, kenelerle taşınan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığına karşı vatandaşların dikkatli olması uyarısında bulunuldu. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdür Yardımcısı Erdoğan Öz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, KKKA'nın, kenelerin taşıdığı bir virüsle hayvanlardan insana bulaşan enfeksiyona bağlı bir hastalık olduğunu belirtti. KKKA'nın Türkiye'nin her tarafında görülebildiğini vurgulayan Öz, hastalığın özellikle İç Anadolu Bölgesi'nin kuzeyi, Orta ve Doğu Karadeniz ile Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki yaklaşık 30 ili kapsayan alanda yoğun görüldüğünü söyledi. Öz, her yıl bahar ve yaz döneminde kene vakalarının arttığına dikkati çekerek, "Bu dönemde de beklediğimiz gibi ölüm haberleriyle karşılaşabiliyoruz. Vakalar ağır seyrettiği zaman ölümle sonuçlanabiliyor." diye konuştu. Hastalığın, başlangıçta grip benzeri belirtilerle ortaya çıktığını anlatan Öz, "Ateş, iştahsızlık, halsizlik, bulantı, kusma ve ishale, ense sertliği, baş dönmesi, ışığa hassasiyet, boğaz ve göz ağrısı gibi şikayetler ekleniyor. Sanki bir gribal enfeksiyon gibi oluşuyor." dedi. Kenenin taşıdığı virüsün vücuda temasıyla hastalığın bulaşabildiğini belirten Öz, şunları kaydetti: "Onun haricinde, keneyle teması olan bir insanın veya hayvanın vücut sıvısıyla, teriyle, kanıyla veya dokularıyla temasla bulaşabiliyor. Bu temas eldivenle olmadığı durumlarda veya korunmasız şekilde temasla gerçekleşebiliyor. Hayvanlar, herhangi bir belirti göstermeden, KKKA'ya sebep olan aynı virüsü taşıyan keneleri vücudunda barındırıyor. O sebeple tamamen sağlıklı olarak düşündüğünüz bir hayvan, bu virüsü üzerindeki kene sebebiyle taşıyor olabilir." "Açık renkli ve uzun giysiler tercih edilmeli" Öz, kenenin insan vücuduna tutunması durumunda bir an önce çıkarılması gerektiğine işaret ederek, "Kesinlikle çıplak elle dokunmamak veya keneyi öldürmemek gerekiyor. Bir cımbız eşliğinde çıkarabiliriz. Poşetle veya bezle çıkarmamız da mümkün olabilir. Bu hayvanın üzerinde olsa da yine bu işlemi yapabiliriz. Kendimizi ilk önce garanti altına almamız gerekiyor." ifadelerini kullandı. KKKA'ya karşı özellikle bahar ve yaz sonuna kadar dikkatli olunması gerektiğini dile getiren Öz, hastalığın herhangi bir tedavisi ve aşısının bulunmaması nedeniyle koruyucu önlemlerin uygulanması gerektiğini vurguladı. Erdoğan Öz, "Kollarımızı ve vücudumuzu örten uzun elbiseler giyinmemiz gerekiyor. Örneğin, pantolonumuzun paçasını çorabımızın içine koyabiliriz. Piknik, bağ, bahçe alanlarından geldikten sonra ise hem kendimizin hem de çocuklarımızın kulak arkasını, koltuk altlarını, kasıklarını ve diz altlarını kontrol ederek orada kene olup olmadığını görmek gerekiyor. Bir de park, bahçe gibi piknik alanlarına giderken kenenin daha rahat görünebilmesi için açık renkli elbiseler giymek gerekir." dedi. "Çıplak elle temas hastalık riskini artırıyor" Öz, yaklaşan Kurban Bayramı döneminde hayvan kesimi ve et işlemlerinde dikkatli olunması gerektiğini belirterek, şunları kaydetti: "Keneler, sadece insanın üzerine yerleşmesiyle insana hastalık bulaştırmıyor. Hem kene hastalığıyla enfekte olmuş kişilerden hem hayvanlardan bulaşabiliyor. Bu sebeple, kurban kesiminde hayvanlarının derisinin yüzülmesinde, karkasın parçalanmasında, etin ayrıştırılmasında, hiçbir safhada çıplak elle dokunmamamız gerekiyor. Kesinlikle, eldivenle dokunmamız gerekiyor. Keneyle temas olduktan sonra bu hastalık kendini 1-3 gün arasında gösteriyor. Maksimum 9 güne kadar belirti ortaya çıkabiliyor. Eğer enfekte olmuş, hastalık kapmış bir insanla veya bilmeden de bir hayvanla temas edildiyse 5-6 günde ortalama belirtiler ortaya çıkıyor. Bu 13 güne kadar sürüyor. Vücuda bir kene dokunduğu zaman en az 10 gün, kişinin kendini belirtiler açısından kontrol etmesi gerekiyor."

Sessiz Seyreden Önemli Sorun Haber

Sessiz Seyreden Önemli Sorun

Samsun Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erdinç Yavuz, "Hipertansiyon, sessiz seyreden ancak ciddi sonuçlara yol açabilen önemli bir sağlık sorunudur." dedi. Prof. Dr. Yavuz, Türk Aile Hekimleri Uzmanlık Derneği (TAHUD) tarafından Samsun'da düzenlenen 4. Karadeniz Aile Hekimliği Kongresi'nde, "17 Mayıs Dünya Hipertansiyon Günü: Aile Hekimliğinde Esansiyel Hipertansiyon Yönetiminin Önemi" oturumuna konuşmacı olarak katıldı. Kongre sonrası, hipertansiyon rahatsızlığına ilişkin AA muhabirine açıklamalarda bulunan Yavuz, hipertansiyonun kalp yetmezliği, inme (felç) ve kalp krizi gibi hastalıkların en önemli nedenlerinden biri olduğunu söyledi. Prof. Dr. Yavuz, hipertansiyonun çoğu zaman belirti vermediğini ve bu nedenle hastaların hekime başvurmaktan çekindiğini vurgulayarak, hastaların düzenli olarak tansiyonlarını ölçtürmeleri gerektiğine dikkati çekti. "Sağlıklı bireylerin yılda en az bir kez tansiyonlarını ölçtürmeleri önemli. Eğer yüksekse, bu takip daha sık yapılmalı." diyen Yavuz, çocukluk döneminden itibaren sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazanılması gerektiğini kaydetti. Yavuz, "Türkiye'de Dünya Sağlık Örgütü'nün önerdiği miktarın yaklaşık iki katı tuz tüketiliyor. Bu da hipertansiyon gelişimini artıran önemli bir faktördür." ifadelerini kullandı. Hipertansiyon hastalarının bile düzenli kontrollerini ihmal ettiğini dile getiren Yavuz, "Tansiyon ilacı kullanmak tek başına yeterli değil, tansiyonun kontrol altına alınması gerekiyor. Büyük tansiyonu 14, küçüğü ise 6 seviyelerinde tutmak kalp, böbrek ve akciğer hastalıklarından korunmak açısından önem taşıyor. Aile hekimlerine başvuruların artırılması, tedavilerin düzenli gözden geçirilmesi ve tuz tüketiminin azaltılması gerekiyor." değerlendirmesinde bulundu. Düzenli kontrolün hayat kurtardığına değinen Yavuz, "Tansiyonun kontrol altına alınması durumunda kalp yetmezliği ve felç hastalığının yarıya yakınının, kalp krizlerinin ise dörtte birinin önlenebileceğini biliyoruz." dedi.

Kurban Bayramı Öncesi Tedbirler Haber

Kurban Bayramı Öncesi Tedbirler

Tarım ve Orman Bakanlığı, Kurban Bayramı öncesinde hayvan hareketlerinde yaşanacak artışın neden olabileceği bulaşıcı ve salgın hastalıkların engellenmesi amacıyla kurban satış ve kesim yerlerine ilişkin önlemler aldı. AA muhabirinin Bakanlıktan edindiği bilgiye göre, bayram öncesinde kurbanlık hareketliliğinin artması bekleniyor. Bu kapsamda, menşelerinde salgın veya bulaşıcı hayvan hastalığı bulunan, kayıt altına alınmamış, kulak küpesiz ve yanlarında sığır cinsi hayvanlar için pasaport, koyun ve keçi türü hayvanlar için nakil belgesi bulunmayan hayvanların sevkine, alınıp satılmalarına ve kesilmelerine hiçbir surette izin verilmeyecek. Kurbanlık hayvanların taşınmasında kullanılacak araçların, nakil öncesinde ve sonrasında il veya ilçe tarım ve orman müdürlüklerince temizlenmesi önem taşıyor. Nakil araçlarına kapasitenin üzerinde hayvan yüklenmesine, hayvanların nakliye sırasında yaralanmalarına veya gereksiz yere acı çekmelerine neden olabilecek araçlarla sevkine müsaade edilmeyecek. Kurbanlıkların muayeneleri ve kontrolleri resmi veteriner hekimlerce yapılacak, sağlıklı bulunan hayvanlar için sağlık raporu düzenlenecek ve iller arasında nakline onay verilecek. Sağlık raporu olmadan iller arası hayvan nakleden hayvan ve araç sahiplerine ilgili kanun çerçevesinde işlem yapılacak. Kurbanlık satış yerlerinde bulaşıcı, salgın hastalık veya sebebi belli olmayan hayvan ölümleri görüldüğünde, hayvan sahiplerinin, muhtarların, köy bekçilerinin, polis, jandarma gibi görevlilerin ve serbest veteriner hekimlerin durumu mahallin mülki idare amiri veya il veya ilçe müdürlüklerine bildirmeleri gerekiyor. Belirlenen yerlerin dışında kurbanlık hayvan alım ve satımı yapılmayacak Hayvancılık işletmelerinden doğrudan yapılan satışlar hariç olmak üzere kurbanlıklar, hayvan pazarı ve canlı hayvan borsasının yanı sıra kurban hizmetleri komisyonlarınca alınan kararlar doğrultusunda belirlenen kurbanlık satış yerlerinde ve özel kurbanlık kesimi yapılacak işletmelerden alınıp satılacak. Önceden belirlenen yerlerin dışında kurbanlık alım ve satımına izin verilmeyecek. Kurbanlıklar, şehir ve kasabalarda Bakanlıkça onaylanmış kesimhanelerde ve köylerde, önceden belirlenmiş kesim yeri bulunmayan yerlerde ise kişilerin kendi bahçelerinde, usulüne uygun olarak ve çevreye zarar vermeyecek şekilde kesilebilecek. Cadde, sokak ve park gibi kamu alanlarında kurbanlık kesimine izin verilmeyecek. Kesim yerlerindeki atıklar için önlem alınacak Kurban kesim yerlerindeki atıkların, kan ile organların herhangi bir şekilde çevre kirliliğine sebep olmalarının engellenmesi için gerekli önlemler alınacak. Kesilen hayvanlara ait hastalıklı organlar, kesim sırasında oluşan atık ile özellikle kist hidatik riski nedeniyle karaciğer ve akciğerlerin kesinlikle evcil ve yabani hayvanlara verilmemesi gerekiyor. Kesimhanelerde kesilen sığır cinsi kurbanlıklar ile koyun ve keçilerin kulak küpeleri Bakanlıkça belirlenen usul ve esaslar gereğince imha edilecek, kesilen hayvanların kaydı veri tabanından düşülecek. Sığır cinsi hayvanların pasaportları, kesim tarihinden itibaren 7 gün içinde en yakın il veya ilçe müdürlüğüne teslim edilecek. Gebe veya damızlık niteliği taşıyan dişi hayvanların kurbanlık satış yerlerine girişlerine ve kesimlerine izin verilmeyecek. Öte yandan Bakanlık yetkilileri, mağdur olmamaları adına belirtilen şartları eksiksiz yerine getirmeleri konusunda vatandaşları uyardı.

Uzmanlar Alerjik Belirtilere Uyardı Haber

Uzmanlar Alerjik Belirtilere Uyardı

Türkiye'de toplumun yüzde 20'sinde alerjik belirtiler olduğu ve hastalığın yaygın bir sağlık sorunu olarak ele alınması gerektiği belirtildi. Sağlık Bilimleri Üniversitesi (SBÜ) Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları, Alerji ve İmmünoloji Uzmanı Prof. Dr. Osman Şener, AA muhabirine, alerji mevsiminin başlamasıyla polikliniklere başvuran hasta sayılarında önemli artış olduğunu söyledi. Bahar aylarında özellikle polenlerin alerjik nezle ve astım gibi solunum yolu alerjilerini tetikleyen etkenler arasında yer aldığını anlatan Şener, Türkiye için de polenlerin bu dönemde önemli sorun olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Şener, İç Anadolu Bölgesi'nde tahıl ziraatının yapılması nedeniyle çimen ve tahıl polenlerinin alerjik nezle ve astım semptomlarını tetikleyen sebepler arasında yer aldığını bildirdi. Solunum yolu alerjilerinin alerjik nezle ve astım olarak iki grupta incelendiğini aktaran Şener, "Alerjik rinitin başlıca belirtileri su gibi bir burun akıntısı, üst üste hapşırmak, burun tıkanıklığı, burunda kaşıntı, bazen buna gözler de eşlik edebilir. Göz nezlesi şeklinde gözlerde kızarma, batma, kaşınma gibi sulanma şikayetleri olabilir. Öksürük, nefes darlığı, hırıltı gibi şikayetler varsa o zaman astım ihtimalini de akla getirmek uygun olacaktır. Bu semptomların hepsinin bazı hastalarda görülebileceği gibi alerjik nezle ya da astım semptomları daha yoğun olarak ortaya çıkmışta olabilir veya sadece birisi görülebilir." diye konuştu. Şener, alerji ve grip belirtilerinin çok karıştırıldığına işaret ederek, gripte daha ağır tablonun seyrettiğini aktardı. Gripte yüksek ateş, eklem ve kas ağrısı gibi belirtilerin olduğunu ifade eden Şener, "Viral enfeksiyonlara bağlı nezlelerde de halsizlik, kırgınlık, hafifte olsa ateş gibi ilave belirtiler olur. Ayrıca, burun akıntısının şekli değişik olabilir. Bakteriyel enfeksiyon söz konusuysa su gibi bir akıntı değil de daha koyu sarı renkte farklı akıntı söz konusu olabilir." dedi. Alerji, havada, gıdalarda ve ilaçlarda olabiliyor Polikliniğe başvuran hastaların tamamının alerjik belirtiler gösterdiğini ifade eden Şener, hastaların çoğunun alerjik nezle ve astımı olduğunu söyledi. Prof. Dr. Şener, toplumun bütününe bakıldığında ise alerjik hastalıkların nadir görülen hastalıklar olmadığına dikkati çekerek, "Alerjik hastalıkların toplumda görülme sıklığı yüzde 20 diyebiliriz. Alerji, soluduğumuz havada, gıdalarda, kullandığımız ilaçlarda olabiliyor. Buna pek çok kişi herhangi bir tepki vermiyor ancak bazı kişiler var ki alerjik bünyeli kişiler, bunların bağışıklık sistemi, bu maddeleri kendilerine yabancı gibi algılıyor ve bağışıklık sistemi bir cevap geliştiriyor. Sonuçta ortaya çıkan bağışıklık cevabı, hastanın kendisinde birtakım semptomlar olmasına, hastanın kendisine zarar verecek duruma geliyor." şeklinde konuştu. Polen yoğunluğu sabah saatlerinde daha fazla Bahar aylarında özellikle havada polenlerin uçuşmasıyla polen alerjilerinin yoğun olarak görüldüğünü belirten Şener, özellikle bu dönemde açık havada yapılan birtakım aktivitelerin kapalı ortamlara taşınması konusunda uyardı. Bağ, bahçe, tarla gibi yerlerden alerjisi olanların kaçınması gerektiğini vurgulayan Şener, şu uyarıları yaptı: "Sabahın erken saatlerinde polen yoğunluğu havada daha fazladır. Böyle bir durum söz konusuysa, açık havada bir aktiviteyi öğleden sonraya bırakmak gibi önlemler bir ölçüde semptomları azaltacaktır. Solunum yolu alerjilerinde polenlerden yüzde 100 kaçınmak mümkün değildir. Polenler, rüzgarla kilometrelerce öteye taşınabilen küçük parçacıklardır. Pencereyi açtığınız anda işinize ya da okula giderken soluduğunuz hava içinde bunlar mevcut. Karşılaşma miktarını bir miktar azaltmak, semptomları da azaltacaktır." Şener, evcil hayvan ya da ev tozu alerjilerinden korunmanın biraz daha mümkün olduğunu ancak polen alerjisinde bu durumun çok mümkün olmadığını ifade ederek, şikayetlerin baskılanamadığı durumlarda da birtakım ilaçlara başvurulduğunu kaydetti.

Sahte Güneş Kremlerine Dikkat Haber

Sahte Güneş Kremlerine Dikkat

Havaların ısınmaya başlamasıyla güneş kremleri gibi çeşitli kozmetiklere talep artarken, taklit ve sahte ürünlerin ayırt edilmesi için ambalaj ve etiketlerde basım hatası olup olmadığına dikkat edilmesi öneriliyor. AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, yaz aylarının yaklaşmasıyla güneş kremi başta olmak üzere çeşitli kozmetik ürünlerin satışları arttı. Artan taleple beraber piyasada sahte ve taklit ürünlerin yaygınlaşma riski de bulunuyor. Tüketicilerin, söz konusu kozmetikleri satın alırken hem sahtecilik hem de ürün içerikleri ve son kullanma tarihi gibi unsurlara karşı dikkatli olması gerekiyor. "Ürün takip sisteminde kayıtlı olup olmadığı sorgulanmalıdır" Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Türkiye Kozmetik ve Temizlik Ürünleri Sanayi Meclisi Başkanı Ahmet Pura, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, özellikle güneş kremi gibi tüketimi yüksek ürünlerin taklitlerinin arttığını, bu nedenle tüketicilerin bu ürünleri alırken daha dikkatli olmasının önem taşıdığını söyledi. Söz konusu ürünleri orijinallerinden ayırt etmenin ve bazı özelliklerine dikkat etmenin halk sağlığının korunması açısından önemli olduğunu belirten Pura, "Satın alınan kozmetiğin Ürün Takip Sistemi'nde kayıtlı olup olmadığı sorgulanmalıdır." dedi. Pura, ülkede Tarım ve Orman ya da Sağlık bakanlıklarınca onaylanan ürünlerin güvenilir kabul edildiğini vurgulayarak, "Ürün ambalajında 'TSE' veya 'CE' gibi sertifikaların olup olmadığı kontrol edilmeli. Ayrıca, ürünün Sağlık Bakanlığından onaylı olup olmadığı, barkod numarası veya üretici bilgileri kullanılarak kontrol edilebilir. Sahte ürünlerde bu tür sertifikaların eksik veya yanıltıcı olması yaygındır." diye konuştu. "Etiketlerin basılma düzenine ve simetrisine dikkat edilmelidir" Güneş kremlerinin iç ve dış olarak farklı ambalajlarının olabildiğini belirten Pura, "Sahte ve taklit ürünlerin iç ambalaj etiketlerinde sıklıkla düzensiz basımlara rastlanıyor, bu nedenle ürün iç ambalajındaki etiketlerin basılma düzenine ve simetrisine dikkat edilmelidir. Orijinal ürün etiket ve ambalajlarında firmaya özel fontlar kullanılmakta olup satın alınan ürünlerde bu yazı stil ve fontlarının yer alıp almadığına bakılmalı. Etiketin üzerinde yer alan ürün bilgileri, üretim ve son kullanma tarihi gibi detayların da düzgün ve net şekilde yazılıp yazılmadığı kontrol edilmelidir." diye konuştu. Pura, satın alma kararı verirken son kullanma tarihi geçmiş ürünlerin alınmaması tavsiyesinde de bulundu. Renksiz olarak üretilen orijinal ürünlerin sahte ve taklitlerinin sıklıkla renklendirilmiş olarak piyasaya sunulduğuna dikkati çeken Pura, bu nedenle ürünlerin renklerinin de kontrol edilmesinin önemli olduğunu kaydetti. Pura, sahte güneş kremlerinin kötü kokuya sahip olabildiğini aktararak, "Gerçek güneş kremleri, çoğunlukla hafif kokusu olan, doğal bileşenlere sahip ürünlerdir. Orijinal ürünlerin sahte ve taklitlerinden ayırt edilebilmesi için paketin içine bilye konuyor, satın alınmak istenilen ürün iyice çalkalanarak bilye sesi duyulduğuna dikkat edilmeli." ifadesini kullandı. Güneş kreminin fiziksel, kimyasal ve hibrit olmak üzere üç farklı çeşidinin olduğunu bildiren Pura, "Yağlı ciltler için yağsız formüller, kuru ciltler için ise nemlendirici özelliği olan güneş kremleri tercih edilmelidir. Hassas ciltler için mineral bazlı ürünler, kimyasal içeriklere karşı daha az reaksiyon gösterir." değerlendirmesinde bulundu. "Krem güneşe çıkmadan en az 15 dakika kadar önce cilde sürülmelidir" Pura, koruyucu kremlerin güneşe çıkmadan en az 15 dakika önce sürülmesi gerektiğini belirterek, şunları kaydetti: "Eğer sonrasında hep güneşli ortamda bulunulacaksa, iki saatte bir krem tekrar sürülmelidir. Tatilde deniz ya da havuza girip çıktıktan sonra güneş koruyucusu tekrar sürülmelidir. Eğer su ile temas olursa ürünlerin etkisi yüzde 50 azalmaktadır. Eğer havluyla kurulanırsa etkisi tamamen geçmektedir. Terlemeyle de koruyucunun etkisi azalmaktadır."

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.