Uygulamalarımız appstore googleplay

#Doktor

gazeteci63.com - Doktor haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Doktor haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Depremde Görevi Bırakıp Kaçmadı Haber

Depremde Görevi Bırakıp Kaçmadı

İstanbul'daki depremler sırasında yenidoğan yoğun bakımda tedavi gören bebeklerin yanından bir an olsun ayrılmayan hemşire Hubeydullah Görmez, "Tabii önceliğimiz yenidoğan sağlığı olduğu için onları koruma içgüdüsü devreye girdi." dedi. İstanbul'daki depremler sırasında yenidoğan yoğun bakımda tedavi gören bebeklerin yanından bir an olsun ayrılmayan hemşire Hubeydullah Görmez, yaşadıklarını anlattı. Silivri açıklarında meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki deprem sırasında Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi'nin yenidoğan yoğun bakım servisinde görevli sağlık personeli, tedavi gören bebeklerin yanından bir an olsun ayrılmadı. Sağlık Bakanlığının sosyal medya hesabından, "Size minnettarız." başlığıyla paylaştığı, deprem anında sağlık personelinin kuvözde tedavi gören bebeklerin yanından ayrılmadığı görüntüler, izleyenlerin yüreklerini ısıttı. Deprem sırasında bebekleri bir an olsun yanından ayrılmayarak koruyan sağlık personelinden yenidoğan yoğun bakım hemşiresi Hubeydullah Görmez, yaşadıklarını AA muhabirine anlattı. Deprem esnasında herkesin çok korktuğunu ama gerek doktorlar, hemşireler gerekse diğer personelin önceliklerinin bebeklerin sağlığı olduğunu ifade eden Görmez, "Biraz da içgüdüsel olarak insanın aklı yenidoğana gidiyor." dedi. Görmez, "Hemen bebeklere koştuk, onlar iyi mi, herhangi bir ihtiyaçları var mı diye kontrol etmek istedik. Diğer odalardaki ekip arkadaşlarım da aynı şekilde benim yaptığımın aynısını hatta daha fazlasını yapmışlardır. Sonrasında da tahliye planlarını düşünmeye başladık. Zaten hastanemiz de dayanıklı ve sağlam olduğu için onun da gönül rahatlığı vardı. Tabii önceliğimiz yenidoğan sağlığı olduğu için onları koruma içgüdüsü devreye girdi." ifadelerini kullandı. "Sağlık çalışanı, en zor anında insana yardım eden bir mesleğe sahip" Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi Koordinatör Başhekimi Prof. Dr. Özgür Yiğit de depremin hayatın gerçeği olduğunu belirterek, tekrar yaşanmaması temennisinde bulundu. Deprem gibi afet anlarında hastanelerin önemli yerlerden biri haline geldiğine işaret eden Yiğit, "Çünkü hem içerideki hastaların korunması hem de dışarıdan o anda diğer yerlerde olabilecek sıkıntılarla ya da hastaneye gelecek hastaların kontrol edilmesi, yeni bir düzen içerisinde bunlara bakılması, gerçekten deprem anında önemli." diye konuştu. Yiğit, sağlık çalışanlarının hastaların sağlığı için gösterdiği özveriye dikkati çekerek, şunları söyledi: "Deprem, ayrı bir çalışma sistemini gerektiriyor ama şunu biliyoruz ki sağlık çalışanı, en zor anında insana yardım eden, en sıkıntılı anında onun sıkıntısını dindirmek için çaba sarf eden bir mesleğe sahip. İster hekimler olsun, ebeler, hemşireler, diğer sağlık çalışanları... Tüm sağlık çalışanları, hastasının iyi olması, şifaya kavuşması için elinden gelen her şeyi yapar, en zor anında da bunu yapar. Dün bunu bir kez daha görmüş olduk. Şöyle ki kendi canını ya da o andaki korkusunu bir tarafa bırakarak hastasına bir şey olmaması için hastasını sahiplenmiş, onu korumak için elinden gelen çabayı sarf eden sağlık çalışanlarını gördük." Hastanedeki izolatörler sayesinde tüm tıbbi hizmetler devam etti Yiğit, dünkü depremde Çam ve Sakura Şehir Hastanesinin farklı bir özelliğinin görüldüğüne dikkati çekti. Yeni yapıldığını ve 2 binin üzerinde izolatörle İstanbul'da deprem izolatörü bulunan hastanelerden biri olduğuna işaret eden Yiğit, bu özelliği sayesinde depremin daha az, daha düzenli bir sarsıntı oluşturduğunu belirtti. Yiğit, sözlerini şöyle tamamladı: "Deprem izolatörlü hastaneler demek, deprem anında çalışabilecek hastaneler demek. Biz bunu da test etmiş olduk. Çok büyük bir deprem değildi belki ama orta şiddette bir deprem olmasına rağmen biz bunu da gördük. Deprem anında, depremden sonraki artçı sarsıntılarda buradaki tüm tıbbi hizmetler, hem yatan hastalar için hem ameliyatlar için hem acile gelen hastalar için o anda durmadı, devam etti. Dolayısıyla böyle korunaklı bir hastanenin İstanbul'da olması, İstanbullular için önemli diye düşünüyorum. Bu açıdan da tüm yetkililerimize başta Cumhurbaşkanı'mız olmak üzere tüm İstanbul halkı adına teşekkür ediyorum."

Şeker ve Tansiyon Hastalarına Öneri Haber

Şeker ve Tansiyon Hastalarına Öneri

Uzmanlar, ramazan ayında oruç tutan şeker ve tansiyon hastalarının beslenme düzenleri ile ilaç saatleri ve dozunun ayarlaması konusunda önerilerde bulundu. AA muhabiri, diyabet ve hipertansiyon hastalarının ramazan ayında oruç tutarken dikkat etmesi gereken noktaları uzmanlara sordu. Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ertuğrul Taşan, bu hastaların sahurda ve iftarda kontrollü bir beslenme düzeni benimsemeleri gerektiğini belirtti. İftarda gıdaların arka arkaya hızla tüketilmemesini, iyice çiğnenmesini öneren Taşan, sözlerini şöyle sürdürdü: "İftarla sahur arasındaki önemli farklardan birisi, ana yemek her zaman iftar olarak kabul edilmeli. Genellikle sahurda, bundan sonraki dönem uzun bir açlık dönemi olacağı için, proteinden zengin, tokluk hissini daha ortaya koyan gıdaların olması gerekir. Yumurta buna güzel bir örnek olabilir. Gerek diyabet gerekse tansiyon hastalarının, aşırı tuz alımına dikkat etmeleri gerekir. Hipertansiyon hastalarının özellikle sucuk, sosis, salam gibi, içerisinde tuz oranı yüksek olan ya da konserve türündeki gıdaları tüketmemeleri çok önemlidir." dedi. Oruç tutan hastaların ilaç saatlerindeki değişikliği doktor kontrolünde yapmaları gerektiğini vurgulayan Taşan, şöyle konuştu: "Aç karına ve tok karına, bir de ara dönemde alınması gereken ilaçlar var. Mesela, diyabette bir ilacın aç karına alınması gerekiyorsa sahurdan önce alınması daha doğru gözükmektedir. Çünkü 12 saatlik bir açlık dönemi, yani gıda tüketilmemesi midenin boşalmasını sağlayacağı için sahurdan önce alınan ilaçlar aynı açlıkta alınmış ilaçlar gibi etkisini sürdürecektir. Eğer 3 kere alınması gereken bir ilaçsa iftardan sonra alınır, saat 22-23 civarında tekrar alınır. Sonra da sahurdan önce alınarak 3 kez kullanılabilir." Taşan, yüksek etkinliğe sahip olan bazı diyabet ilaçlarında doktor kontrolünde doz ayarlaması da yapılabileceğini belirterek, "Ramazandan önce günde 3 tane alınması gerekirse bunu 2 defaya düşürebiliriz. İftardan sonra veya sahurdan sonra tok karnına alınabilir, böylece ilaçların dozu azaltılır. Çünkü uzun açlık döneminde hastanın kan şekerinin düşmesini engellemek burada temel prensip." ifadelerini kullandı. Özellikle tansiyon hastaları için susuzluğun ciddi risk oluşturduğunu dile getiren Taşan, şunları kaydetti: "Burada dikkat edilmesi gereken, hipertansiyon hastasıysa ve idrar söktürücü kullanıyorsa ya idrar söktürücü kullanımından vazgeçmek gerekiyor ya da oruç tutmaması gerekiyor. Susuz kalmak, kan şekerini konsantre ederek yükselmesine sebep olabilir. Yine de iftar ve sahurda iyi bir ayarlamayla bunun önüne geçmek mümkündür." Tansiyon ve kan şekeri seviyelerine dikkat Prof. Dr. Taşan, oruç sırasında baş dönmesi, halsizlik, terleme veya bayılma hissi yaşayan hastaların vakit kaybetmeden kan şekerini ve tansiyonunu kontrol etmesi, tansiyonun 80-90 gibi limitlerin altına düşmeye başlaması durumunda derhal orucun bitirilmesi gerektiğini ifade etti. Şeker hastalarını da kan şekerinin düşme belirtilerine karşı çok dikkatli olmaları konusunda uyaran Taşan, "Hastanın bu konuda mutlaka bilgilendirilmesi lazım. Kan şekeri düşünce çarpıntı, terleme, sinirlilik, ellerde titreme, aşırı bir açlık hissi, karın krampları ve baş dönmesi gibi belirtiler ortaya çıkabilir. Hastanın bu dönemde mutlaka kan şekerinin ölçmesi ve kan şekerinde 50'nin, 60'ın altı gibi rakamlar görüyorsa orucunu bırakması gerekiyor. Böyle bir durumda hastanın hemen bir kesme şeker veya meyve suyu tüketmesi gerekir." diye konuştu. Taşan, diyabet ve hipertansiyon hastalarının kendi başlarına oruç tutma kararı vermemeleri gerektiğini vurgulayarak, şu tavsiyelerde bulundu: "Sadece haplarla, yani oral antidiyabetiklerle (ağız yoluyla alınan diyabet ilaçları) kan şekeri regüle olan, ileri derecede böbrek yetmezliği ya da kalp rahatsızlığı olmayan hastaların oruç tutması mümkündür. Bunun dışında özellikle üçlü, dörtlü insülin kullanan hastalar, insülin kullanmakta olan Tip 1 diyabet hastaları, gebe diyabetikler ya da ileri derecede böbrek yetmezliği veya kalp damar hastalığı olan şeker hastalarına biz oruç tutmayı önermiyoruz. Hastalar mutlaka doktorlarına danışarak oruç tutup tutamayacaklarını bildirmeli ve ilaçlarını nasıl kullanacaklarını öğrenmelidir. Aksi takdirde ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşabilirler." İftar ve sahur önerileri Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mevlüt Sait Keleş ise bilinçsiz beslenmenin ve ilaç saatlerinin düzensizleşmesinin ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğini belirtti. İftara çorba veya hafif bir yiyecekle başlanmasını, yaklaşık 10-15 dakikalık aradan sonra normal öğünün tamamlanmasını öneren Keleş, yağlı veya karbonhidratı yüksek ağır yiyeceklerle başlanılması durumunda kan şekerinin hızla yükseleceği ve sindirimin zorlaşacağı uyarısında bulundu. Keleş, sahurda ise protein miktarı daha yüksek, karbonhidrat ve yağ miktarı daha az olan gıdaların tercih edilmesini tavsiye etti. İlaç kullanan hastaların ramazandan önce mutlaka doktorlarıyla görüşmesi gerektiğini belirten Keleş, "Hastaların kullandığı ilaçlar günde 3 defa alınacaksa, bunların günde iki defa alınan formlara dönüştürmeleri çok önemli. Onun için kişinin ramazandan önce doktoruna başvurup oruç tutacağını ifade etmesi ve ona göre ilaçlarını düzenlemesini öneriyoruz. Günde 4 defa alması gereken bir ilaç söz konusu ise ve hastalığı ilaç kullanmadığı zaman sağlığını çok daha fazla etkileyecekse, bu kişilere de tabii ki oruç tutmaları yönünden hekimlerine danışıp ona göre hareket etmelerini öneriyoruz." dedi. Tansiyon ve şeker hastalarının gün boyu susuz kalmasının ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğine dikkati çeken Keleş, "Özellikle şeker hastaları, daha fazla susama eğilimindedir. Bu yüzden sahurda tuzlu ve yağlı gıdalardan kaçınmaları gerekir. Su tüketimi bir seferde değil, iftar ile sahur arasına yayılmalı. Şekerli ve yapay içecekler yerine doğal içecekler tercih edilmeli." ifadelerini kullandı. Prof. Dr. Keleş, sağlıklı bireyler için belirli sürelerle aç kalmanın metabolizma üzerinde olumsuz etkisi olmadığını, aralıklı oruç gibi beslenme düzenlerinin bazı durumlarda önerildiğini ancak oruç sırasında baş dönmesi, halsizlik veya bayılma gibi belirtilerin ciddiye alınması gerektiğini sözlerine ekledi.

Sıcak Havada Kalp Krizi Riski Haber

Sıcak Havada Kalp Krizi Riski

Trakya Üniversitesi (TÜ) Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Servet Altay, 20 derecenin üzerindeki her bir derecelik sıcaklık artışının 65 yaş üstü bireylerde kalp krizi riskini yüzde 2 yükselttiğini söyledi. Prof. Dr. Altay, AA muhabirine, mevsim normalleri üzerinde seyreden sıcak havanın insan sağlığını olumsuz etkilediğini ifade etti. Sıcak havanın kalp krizi, kalp yetmezliği ve ritim bozukluğu gibi sağlık sorunlarına neden olduğunu dile getiren Altay, özellikle risk grubunda bulunan hastaların ve yaşlıların dikkatli olmaları uyarısında bulundu. Sıcak havaların vücudun ısı dengesini bozduğunu ve kalp sağlığını doğrudan etkilediğini anlatan Altay, şunları kaydetti: "20 derecenin üzerindeki hava sıcaklığı durumunda her bir derece sıcaklık artışında özellikle 65 yaş üstü bireyler için yüzde 2 oranında kalp krizi riskinin arttığı görülüyor. Sıcaklık ne kadar artarsa kalp krizini o kadar fazla görüyoruz. Bunun yanında hipertansiyon ve ritim bozuklukları ortaya çıkıyor. Ayrıca beyin kanaması gibi olumsuzlukları görebiliyoruz. O yüzden kronik hastalığı olanlar ve yaşlılar çok dikkatli olacaklar." Prof. Dr. Altay, sıcak havalardan korunmak için bol sıvı tüketilmesi ve yağlı gıdalardan kaçınarak hafif yemeklerle sebze ve meyvelerin tercih edilmesi gerektiğini dile getirdi. Altay, günün en sıcak saatlerinde mümkün olmadıkça dışarı çıkılmaması gerektiğini de sözlerine ekledi.

Sıcaklarda Çocuk Sağlığına Dikkat Haber

Sıcaklarda Çocuk Sağlığına Dikkat

Kayseri Şehir Hastanesi Çocuk Acil Uzmanı Doç. Dr. Murat Doğan, yazın gelmesiyle çocuklarda artan akut ishal vakalarının tedavisinde, doktor önerisi olmadan antibiyotik kullanılmaması gerektiğini belirtti. Doç. Dr. Doğan, yaz aylarında çocuklarda en çok akut ishal şikayetiyle karşılaştıklarını söyledi. Çocuklarda günde 3'ten fazla dışkılamanın ishal olarak değerlendirildiğini dile getiren Doğan, ancak anne sütü veya mamayla beslenenlerde 6'nın üzerinde dışkılamanın Dünya Sağlık Örgütünce ishal kabul edildiğini aktardı. Mevsimsel olarak ishal vakalarında artış yaşandığını belirten Doğan, "Bunun sebebi kontamine sular, gıdalar, tarihi geçmiş ilaçlar, besin zehirlenmeleridir. Okulların da kapalı olmasıyla ishal şikayetiyle gelenlerin sıklığı acil servislerde arttı." dedi. İshalin sebeplerine değinen Doğan, "Bunların başında enfeksiyöz nedenler geliyor, en sık nedeni virüslerdir. Bunun yanında bakteriler, parazitler, mantarlar, diğer enfeksiyöz nedenlerdir. Enfekte olmayan nedenlerin başında da kontamine su ve su ürünleri, kontamine havuz, göl, dere suları, pastörize edilmemiş süt ve süt ürünleri, iyi pişirilmemiş ve iyi yıkanmamış sebze ve meyveler, tarihi geçmiş ürünler, açıkta uzun süre kalmış gıda ürünleri, kontamine olmuş kuyu suları gibi durumlar gelmektedir." diye konuştu. "Çocuk ağlıyor ancak gözyaşı yoksa vücutta sıvı azalmıştır" İshal olan çocukların 24-48 saat boyunca evde bol sıvı tüketip, doğal beslenip dinlenmelerini önerdiklerini vurgulayan Doğan, şöyle devam etti: "Fakat bunları yapmasına rağmen ailede veya çocukta kusma varsa, her yediğini çıkarıyorsa, beslenemiyorsa, cildi kuruysa, mesela ağlıyor ama gözyaşı yoksa, tükürük salgısı iyice azalmış, idrar yapımı azalmışsa, cildinde alacalı görünüm varsa, düşmeyen dirençli ateşi varsa, bilinci bozulmuşsa bu gibi durumlarda büyük ihtimalle çocuğun sıvı kaybı çok fazladır. En yakın sağlık kuruluşuna başvurması gerekir. Bunlar vücutta sıvının tükendiğini gösterir. En önemli belirtilerden biri, cildin hamur kıvamında olması. Cildi buruşturduğumuz zaman eski yerine gelmiyorsa yeteri kadar sıvı yok demektir. İshalde sıvı kaybı yaşandığı için sıvıyla birlikte vücuttaki tuz ürünlerinde de azalma yaşanır. " İshal tedavisinin en büyük kısmını ev tedavisinin oluşturduğunu anlatan Doğan, sıvıyı yerine koymak için çocuklara tuzlu ayran, ev yapımı limonata ve potasyum açısından zengin muz, patates gibi gıdalar verilmesi gerektiğini dile getirdi. Doğan, hastanede ciddi kusmalara karşı kusma ilacı verdiklerini, sıvı kaybı için de damardan sıvı tedavisi önerdiklerini belirtti. Ailelere antibiyotik uyarısı İshalin en sık görülen nedeninin virüsler ve besinler olduğuna dikkati çeken Doğan, şunları kaydetti: "Yapılan tetkikler sonucunda ishalin sebebi bakteri ise tedaviye antibiyotik ekliyoruz ama doktor önerisi olmadan, en sık sebebi besinler ve virüsler olduğu için antibiyotik mümkün olduğunca kullanmıyoruz. Fazla kullanılan antibiyotik, bağırsak mukozasını bozarak ishali daha fazla artırmaktadır. Antibiyotik gerektiren durumlarda, daha çok düşmeyen dirençli ateş, çocuğun hasta görünümü, kanlı ishal ve buna ek olarak laboratuvar tetkikleri bizi yönlendiriyor. Yoksa ailenin veya başka kişilerin verdiği antibiyotik, ishal sıklığını ve süresini daha fazla artırmakta. Biz sıvı tedavisinin yanında probiyotik dediğimiz faydalı bakterileri içeren ürünler, çinko gibi destek ürünleri öneriyoruz. İshalin sıklığını ve süresini azaltmaya yardımcı oluyor." Doğan, ishale karşı uygulanan aşıların hastalığın çok şiddetli geçmesini engellediğini, süresini kısalttığını, bazı çocukları da tamamen koruduğunu belirtti. Ailelerin, kaynağına çok güvenmediği, temiz bulmadığı su kaynaklarından çocuklarını uzak tutması gerektiğini vurgulayan Doğan, "Havuz, dere, göl gibi su kaynaklarına ulaşım arttı. Bağ, bahçede meyve, sebze sezonu açıldı. Sebze ve meyveler bol suyla yıkamadan yenmemeli. Açıkta uzun süre özellikle sıcakta kalmış besin ürünlerinden, pastörize edilmemiş ürünlerden uzak durulmasını öneriyoruz. Yemekten önce ve sonra aile bireyleri, çocuklarıyla birlikte el yıkamayı alışkanlık haline getirmeli." ifadelerini kullandı.

Gazze’de Yetersiz Beslenme Vakaları Haber

Gazze’de Yetersiz Beslenme Vakaları

Gazze Şeridi'nin güneyinde yer alan Han Yunus kentindeki Nasır Tıp Kompleksi'nin Çocuk Bakım Bölümü Başkanı Hatem el-Hur, Gazze'deki hastanelerin yetersiz beslenme vakalarıyla dolu olduğunu belirtti. Hur, Gazze Şeridi'ndeki insani koşulların kötüleştiğini ve çoğu hastanenin hizmet dışı kaldığını ifade ederek AA muhabirine yaşadıkları zorlukları anlattı. Yetersiz beslenmeden muzdarip çok sayıda Filistinlinin, Gazze Şeridi'nde faaliyet gösteren Nasır ve sahra hastanelerine sığındığını belirten Hur, "Yetersiz beslenme Gazze Şeridi'nde büyük oranda yayıldı. Bu vakaları savaştan önce hiç görmüyorduk. Ancak şimdi çok sayıda kişide görmeye başladık. Ayrıca özellikle 5 yaşın altındaki çocuklar arasında akut yetersiz beslenme vakaları da artmaya başladı." dedi. Hur, Gazze Şeridi'nde özellikle çocuklarda yetersiz beslenme sorununun çok ciddi olduğunu vurgulayarak, başta İsrail ablukası olmak üzere gıda kıtlığı, protein eksikliği ve fiyatların aşırı yüksek olması nedeniyle halkın uygun gıdayı satın alamadığını dile getirdi. Filistinli doktor, yetersiz beslenme nedeniyle yaşanan ölümlere ilişkin şunları söyledi: "Vakaların çoğu gıda, yiyecek ve içecek desteğinden mahrum bırakılan kuzey bölgelerinde meydana geldi. Güney bölgelerinde de az da olsa yetersiz beslenme nedeniyle ölüm vakaları yaşandı. Ancak Gazze Şeridi'nin kuzey bölgelerine hiçbir destek sağlanmadığı için vakaların çoğu orada." Güney bölgelerinde kısıtlı da olsa şu anda uluslararası kuruluşların yurt dışından gelen heyetler aracılığıyla sağladığı bazı süt ürünleri gibi tamamlayıcı tedaviler olduğunu söyleyen Hur, ancak bunun çok yetersiz olduğunu ifade etti. Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Lahiya kentinde bulunan Kemal Advan Hastanesi Müdürü Hüsam Ebu Safiye 21 Haziran'da, Gazze kenti ile kuzeyde kıtlık belirtilerinin ortaya çıktığını söylemişti. Ebu Safiye, yetersiz beslenme ve sıvı kaybı nedeniyle iki hafta içinde 250 çocuğun hastaneye getirildiğini de açıklamıştı. İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda en az 15 bin 694’ü çocuk, 10 bin 279'u kadın olmak üzere 38 bin 664 Filistinli öldü, 89 bin 97 kişi yaralandı.

SAHİPSİZ MEMLEKET ŞANLIURFA Haber

SAHİPSİZ MEMLEKET ŞANLIURFA

Şanlıurfa’da Sağlık sistemi her geçen gün daha da kötü olmayı sürdürüyor. Şanlıurfa’da oldukça kötü bir durumda olan sağlık sistemi her geçen gün daha da kötü olmaya devam ediyor. MHRS randevu sisteminde randevu bulamayan veya en erken 15-20 gün sonrasına randevu alabilen Şanlıurfalı vatandaşların sağlık sisteminden çektiği rezaleti duyan veya gören yetkilide yok. Şanlıurfa Mehmet Akif İnan Eğitim ve Araştırma Hastanesinde (500 Yataklı) MHRS sisteminde randevusu bulunmayan KBB polikliniği için sabah erken saatte hastaneye başvuran ve kayıt yaptırmak isteyen vatandaşların burada aldıkları cevap ise, “Kusura bakmayın hastanemizde bugün tek KBB doktoru var. Oda randevusuz bakmıyor” cevabı oluyor. Koskoca bir Eğitim ve Araştırma Hastanesinde bir tek KBB doktorunun olması ne kadar doğru bir durum bilinmez. En iyisini yetkili büyüklerimiz bilir tabiki. Şanlıurfa Mehmet Akif İnan Eğitim ve Araştırma Hastanesine (500 Yataklı) hastaneye bağlı olan Haliliye Ek Hizmet binasına (Eski OSM) hastanesine başvurulduğu zaman ise burada birçok tabelada KBB Polikliniğine gider yazısı yazılmasına rağmen burada aldığınız cevap ise ( Hastanemizde KBB polikliniği hizmeti yok cevabı alıyorsunuz)   Bu nasıl bir iştir. Koskoca bir Eğitim ve Araştırma Hastanesinin ana binasında randevusuz bakmayan veya bakamayan tek doktor. Bu hastaneye bağlı olan Haliliye ek hizmet binasında ise KBB hizmeti yok cevabı. Koskoca bir Eğitim Ve Araştırma Hastanesinde bir bölümde tek doktor yeterli mi?      Bir tek doktor akşama kadar kaç hastaya bakabilir veya faydalı olabilir?      Ek hizmet binasında yazılan KBB yazılarına rağmen bu hizmet neden verilmiyor?      MHRS randevu sisteminin başarılı olduğu söylenebilir mi?      Eski usul sabah erken gidip kayıt alma dönemi daha iyi değilmiydi?      Şanlıurfa milletvekilleri, Valilik, İl Sağlık Müdürlüğü ve hastane yetkilileri bu sorunların ne kadar farkında.      Son olarak kim ne derse desin bu sorunlar artarak devam edecek. Kentin sorunları kimsenin umurunda gibi görünmüyor.      Bu haberin yapılmasındaki tek amaç bir sorunu çözüme kavuşturmak amacıdır.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.