Uygulamalarımız appstore googleplay

#Darbe

gazeteci63.com - Darbe haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Darbe haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Darbenin Üzerinden 45 Yıl Geçti Haber

Darbenin Üzerinden 45 Yıl Geçti

Türkiye demokrasi tarihinin kara lekesi 12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden 45 yıl geçti. AA muhabirinin derlediği bilgiye göre, "Bayrak Harekatı" kod adıyla hazırlanan darbe planı, yaklaşık dört ay süren gizli çalışmaların ardından uygulamaya konuldu. Planın ilk denemesi, 11 Temmuz 1980'de ordu komutanlarına verilen harekat emriyle yapıldı ancak dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'in güvenoyu alması üzerine bu teşebbüs ertelendi. Tarihler 12 Eylül'ü gösterdiğinde, Türk demokrasisine darbe vuracak plan, sabaha karşı uygulandı. 12 Eylül sabahı, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren'in radyodan okuduğu bildiriyle Türkiye, karanlık bir döneme uyandı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun'dan oluşan darbeci Milli Güvenlik Konseyi, tüm yetkileri gasp ederek antidemokratik faaliyetlerine başladı. Darbeciler, siyasi ve sosyal yapıyı kökten değiştirmeyi hedefliyordu. Sendikaların ve meslek kuruluşlarının faaliyetleri durduruldu. Anayasa yürürlükten kaldırıldı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi lağvedildi. Ülke genelinde sıkıyönetim ilan edildikten sonra sivil toplum kuruluşlarını hedef alan darbeciler, Türk Hava Kurumu, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Kızılay dışındaki dernekleri kapattı. Siyasi partilerin faaliyetlerini durduran darbeciler, Süleyman Demirel ile Bülent Ecevit'i Hamzakoy'a, Necmettin Erbakan ile Alparslan Türkeş'i ise Uzunada'ya sürgüne göndererek siyasi yasak getirdi. "Asmayalım da besleyelim mi" Antidemokratik uygulamalarına her gün yenisini ekleyen darbeciler, acısı yıllarca hafızalardan silinmeyecek idam kararlarına da imza attı. Darbe sonrası kurulan mahkemeler, yüzlerce kişiyi idamla yargıladı. Takvimler 9 Ekim 1980'i gösterdiğinde sol görüşlü Necdet Adalı ile ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu idam edildi. Darbe öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle hüküm giyen 17 yaşındaki Erdal Eren'e de idam cezası verildi. Eren'in idam hükmü, Yargıtay tarafından 2 kez iptal edilmesine rağmen Milli Güvenlik Konseyince onaylanan kararla ve yaşı büyütülerek 13 Aralık 1980'de Ankara Ulucanlar Cezaevi'nde infaz edildi. Kenan Evren'in Eren için söylediği "Asmayalım da besleyelim mi?" ifadesi, darbecilerin insan hakları ihlali konusunda sınır tanımadığının itirafı oldu. Kanlı uygulamaların yanı sıra demokrasinin askıya alındığı süreçte 650 bin kişi gözaltına alındı, 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 binden fazla kişi hakkında idam talep edildi. Hukukun askıya alındığı o günlerde 517 kişi ölüm cezasına çarptırıldı ve 50 kişi hakkında idam kararı yerine getirildi. Onlarca gazeteci hakkında binlerce yıla varan hapis cezası istendi, 14 bin kişi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldı, 30 bin kişi ise "sakıncalı" olduğu iddiasıyla işinden edildi. 4 bine yakın öğretmen ve çok sayıda üniversite görevlisinin işine son verildi. Kültür ve sanat hayatının da hedef alındığı 12 Eylül'de, yaklaşık bin film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı. Darbecilerin yargılanması süreci 12 Eylül darbesi, sadece siyasi hayata müdahale etmekle kalmadı, toplumsal ve anayasal yapıyı da dönüştürdü. Darbeci generallerin belirlediği danışma meclisinin hazırladığı Anayasa, 1982'de "güdümlü" referandumla yüzde 92'lik "evet" oyu aldı. Böylece darbe rejiminin kurumsallaşması sağlandı. Evren ve diğer darbeciler, darbe Anayasası'na dahil ettikleri "geçici 15. madde" ile ömür boyu dokunulmazlık hakkı kazanarak olası bir yargılanmaya karşı önlem aldı. Ancak Türkiye'nin demokratikleşme sürecinde atılan adımlarla, bu dokunulmazlık perdesi 12 Eylül 2010'daki referandumla kaldırıldı. Referandumdan bir gün sonra Türkiye'nin dört bir tarafından darbeciler ve onların talimatlarını uygulayanlar hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Bunun üzerine o dönem hayatta olan Milli Güvenlik Konseyi üyelerinden Kenan Evren ile Tahsin Şahinkaya hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma açıldı. Haklarındaki iddianame, Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesince 10 Ocak 2012'de kabul edilen iki darbeci, "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın tamamını veya bir kısmını değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya ve anayasa ile teşekkül etmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasına engel olmaya cebren teşebbüs etmek" ile suçlandı. Sağlık gerekçesiyle duruşmalara katılmayan darbeci generaller, video konferans aracılığıyla yaptıkları savunmalarında suçlamaları kabul etmedi, kurucu iktidar olduklarını, mevcut mahkemelerin kendilerini yargılayamayacağını iddia etti. Yargılamanın devam ettiği dönemde Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi yasayla kapatılınca dosya, Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesine devredildi. Mahkeme, 18 Haziran 2014'te Evren ve Şahinkaya'yı, 1979'da verdikleri muhtırayla "Anayasa ve TBMM'yi ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs", 1980'deki darbeyle de "Anayasa'yı tağyir, tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül eden TBMM'yi ıskat ve cebren men" suçunu işledikleri gerekçesiyle "ağırlaştırılmış müebbet hapis" cezasına çarptırdı. Mahkeme, takdiri indirimle bu cezayı "müebbet hapse" çevirdi, ayrıca 2 darbecinin rütbelerinin sökülmesine karar verildi. Öldükleri için dava düştü Hükmün ardından sanık avukatları, kararı temyiz etti. Dosya Yargıtaydayken Evren, 9 Mayıs 2015'te 98 yaşında, Şahinkaya ise 9 Temmuz 2015'te 90 yaşında öldü. Yargıtay 16. Ceza Dairesi temyiz incelemesinde, sanıkların ölümleri nedeniyle davanın düşürülmesine karar verdi. Dosyayı yeniden gören ilk dereceli mahkeme, karara uyarak düşme kararı verdi ve dosya tekrar ceza dairesine gönderildi. Daire, yerel mahkemenin kararını bu kez de usul yönünden bozdu. Bozma kararında, yerel mahkemenin gerekçesinde lehe olan kanunun 765 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK) hükümleri olduğu belirtilmesine karşın, hüküm fıkrasında 5237 sayılı TCK ve Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uyarınca karar verilmesinin kanuna aykırı olduğu belirtildi. Ceza dairesinin bozma kararına yine uyan mahkeme, Evren ve Şahinkaya hakkında "kamu davasının ortadan kaldırılmasına" karar verdi. Ayrıca Evren ve Şahinkaya'nın mal varlıklarına el konulması ve sanıkların rütbelerinin geri alınmasına "yer olmadığına" hükmedildi. Yargıtay 3. Ceza Dairesi de Kenan Evren ile Tahsin Şahinkaya hakkındaki ölüm nedeniyle davanın düşmesi ile mal varlıklarına el konulması, Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) çıkarılarak rütbelerinin geri alınmasına yer olmadığına dair kararları onadı.

Yerlikaya'dan, 27 Mayıs Paylaşımı Haber

Yerlikaya'dan, 27 Mayıs Paylaşımı

İçişleri Bakanı Yerlikaya, "Bugün, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde, millet iradesine vurulmuş zincirler kırılmıştır. Sandıkla gelenin sandıkla gideceği bir Türkiye, adaletle, dirayetle, sabırla inşa edilmiştir." ifadesini kullandı. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, sosyal medya hesabından, 27 Mayıs 1960 darbesinin yıl dönümüne ilişkin paylaşımda bulundu. 27 Mayıs 1960'ın, Türk siyasi tarihine kara bir leke, aziz milletin istiklal ve istikbaline kurulmuş alçak bir pusu olduğuna işaret eden Yerlikaya, bu darbenin sadece bir iktidarı değil, millet iradesini ve devletin bekasını da hedef aldığını belirtti. Türkiye ne zaman kalkınma yoluna girse, kirli ellerin devreye girdiğine, karanlık odakların harekete geçtiğine, piyonların sahneye sürüldüğüne dikkati çeken Yerlikaya, şunları kaydetti: "1950'de 'Yeter, söz milletin' diyerek iktidara gelen Demokrat Parti, kısa sürede havalimanları, yollar, barajlar, limanlar ve fabrikalarla büyük bir kalkınma hamlesi başlatmıştı. Ama 27 Mayıs 1960 sabahı, tanklar milli iradeyi ezdi, Türk demokrasisi Yassıada'nın karanlık zindanlarına gömüldü. Adalet, kinle zehirlendi, insanlık onuru çiğnendi. Bir başbakan ve iki bakan, düzmece mahkemelerle idama gönderildi. Bu milletin evlatları, kendi seçtiklerinin darağaçlarına gönderilişini yüreklerine kazıdı, unutmadı. Bugün, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde, millet iradesine vurulmuş zincirler kırılmıştır. Sandıkla gelenin sandıkla gideceği bir Türkiye, adaletle, dirayetle, sabırla inşa edilmiştir. Artık eski Türkiye yok. Aziz milletimizin üstünde bir güç tanımıyoruz. Darbeye, vesayete, milli iradeye ayar vermeye yeltenenlerin karşısında dimdik ayaktayız. 27 Mayıs'ın yıl dönümünde merhum Başbakanımız Adnan Menderes'i, Bakanlarımız Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ı rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum. Mekanları cennet, makamları ali olsun."

8 Kurşunla Yaralanan Tümgeneral Haber

8 Kurşunla Yaralanan Tümgeneral

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 2016'daki darbe girişimi sırasında vücuduna isabet eden 8 kurşuna rağmen İstanbul'da kışlasını darbecilere teslim etmeyen Samsun Garnizon Komutanı Gazi Tümgeneral Davut Ala, yaşadıklarını ve duygularını anlattı. FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi sırasında İstanbul Kartaltepe Kışlasının albay rütbesiyle komutanı olan Ala, çıkan çatışmada vücuduna 8 kurşun isabet etmesine rağmen kahramanca direniş göstererek, kışlasını darbe yanlısı askerlere teslim etmedi. Darbecilere karşı koyarken bacağından ve vücudunun çeşitli yerlerinden vurulan, karaciğeri hasar gören, parmağı kopan, dalağı delinen, kaburgaları kırılan Ala, darbe girişimine karşı gösterdiği yararlılık dolayısıyla Devlet Övünç Madalyası ile taltif edildi. Darbe girişimi sonrasında tuğgeneralliğe terfi eden, daha sonra Milli Savunma Bakanlığı ASAL Genel Müdürlüğüne atanan Ala, tümgeneral rütbesiyle Samsun Sahra Sıhhiye Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığının yanı sıra Garnizon Komutanı olarak görevini sürdürüyor. Davut Ala, AA muhabirine, 15 Temmuz'da televizyonda tankların havalimanına gittiğini görünce darbe girişiminde bulunulduğunu anladığını, eşi ile bir oğlunun Yalova'da olduğunu, diğer oğlunu evde yalnız bırakarak Zeytinburnu Kaymakamlığına gittiğini söyledi. Bu sırada kalkışmada şehit düşen silah arkadaşı Piyade Kurmay Albay Sait Ertürk'ü aradığını, onun da karargaha gitmek için araç istediğini öğrendiğini dile getiren Ala, ancak darbecilerin aracı göndermediğini aktardı. Bunun üzerine eve gidip tabancasını aldığını ve polis arabasıyla kışlaya doğru yola çıktığını belirten Ala, şöyle devam etti: "Rahmetli Sait Albay aradı, 'Vali yardımcımız arabayı gönderdi, ben kışlama gidiyorum.' dedim. 'Beni de kışlama bırakır mısın?' dedi. Yollarda askeri araçları görüyoruz. İnsanları ezmişler, ayaklar, bacaklar kopmuş. Bazıları askerleri dövüyor. Askeri araca müdahale edeceğiz ama siviliz, halk ters tepki verdi. Ondan sonra kışlamıza gittik. Bunlar başarısız olacağını anlayınca tanklar geri dönmeye başlamışlar ama pes etmemişler daha. Yanımıza asker aldık. Ambulans geliyor, durdurmaya çalıştık, durmadı. Havaya ateş edince durdular. 'Nereye gidiyorsun?' dedim. 'Arkada yaralı var, hastaneye götürüyoruz.' dediler. Ambulansın kapısını açtım, beraber çalıştığımız istihbaratçı yüzbaşı ve akademide okuyan iki kurmay yüzbaşı, hain. A Haber baskınında vurulmuşlar. Onları indirdik ve derdest edip polis ekibine teslim ettik." Ala, 66. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığında darbecilerle girilen çatışmada Kurmay Albay Ertürk ile polis memuru Serdar Gökbayrak'ın şehit olduğunu, birçok asker ve polisin de yaralandığını anlattı. Ertürk'e, "Komutanım" diye bağırdığını ancak sesinin çıkmadığını gözyaşlarıyla anlatan Ala, sözlerini şöyle sürdürdü: "Şehit olmuş. Ondan sonra bize de mermi atmaya başladılar. Biz de onlara karşılık verdik. Silah tutukluk yapıyor sandım. Yanımdaki uzman çavuş, 'Komutanım, silah tutukluk yapmamış, parmağınıza bakın.' dedi. Baktım, tetiği tutan parmak yok, onun için ateş edemiyorum. Bu arada polis memuru arkadaşı vurdular. Onu kurtarmaya giderken bir mermi daha yedim. Bize haince ateş ettiler. Helikopterin yanına düştüm. Kalbin yaklaşık 1,5 santim altından bir daha vuruldum. Ciğer acısı ve kan kokusu var ya, işte orada o olayı yaşadım. 'Öleceğiz' dedik, başka çaresi yok, her tarafımızdan vurulmuşuz. Sonra arkadaşlarımızı aradım. 'Çocuklarımı önce Allah'a, sonra sizlere emanet ediyorum.' dedim. Kelimeişehadet getirdim, başım dönmeye başladı. Ciğer acısıyla kan kokusu daha da şiddetlendi. Bayılmışım. Gözlerimi hastanede açtım. Beni oradan götürürken bazı FETÖ'cüler kaburgalarıma tekme atmış, kırmışlar. Orada bir de eziyet etmişler. Hastanede yoğun bakım odasına almışlar. Yoğun bakım odasında yine eziyet görmüşüz." "Cumhurbaşkanı Erdoğan çıktı, 'Ey milletim görev sizin' dedi" Ala, yaklaşık 2 ay hastanede tedavi gördüğünü, ilk müdahalede bulunan doktor sayesinde hayatta kaldığını vurgulayarak, hastanede bulunduğu sırada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın telefonla aradığını ve birkaç dakika konuştuklarını söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gece 02.00'de aramasının hayatında yaşadığı en önemli olay olduğunu belirten Ala, "Bu, vefanın göstergesidir. Askerlikte şöyle bir deyim vardır, 'Eğer komutan taşın arkasına saklanırsa ordusu dağın arkasına saklanır.' O günkü başkomutan kim? Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan. Taşın arkasına saklanmadı. Çıktı televizyondan, 'Ey milletim görev sizin.' dedi. Ordu kimdi o gün? Millet. Onlar da dışarıya çıktı. Düşmana gerekli cevabı verdi. Ondan sonra da iyileştik elhamdülillah." ifadelerini kullandı. "15 Temmuz'u unutturmamamız lazım" Ala, ilk ateş edildiğinde cebindeki cep telefonunun parçalandığını, cüzdanının hasar aldığını, bu sayede ayakta kaldığını dile getirerek, şunları kaydetti: "O gece söylenecek sözler 251 şehit ve 2 bin 193 gazi tarafından yeterince söylendi. Yüce Allah bir daha böyle bir olayı bu millete yaşatmasın. Yaşatacakları da perişan etsin. 15 Temmuz'u unutturmamamız lazım. Gençlerimize unutturmamak için bunun gerçek bir ölüm kalım, yaşam meselesi olduğunu anlatmamız lazım. Tarih tekerrürden ibarettir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk başkomutanımıza ve silah arkadaşlarına, onun nezdinde bu ülke için terini dahi dökmüş tüm insanlara, şehitlerimize, gazilerimize Rabb'imden rahmet diliyorum. Hayatta kalanlara da yüce Allah'ım sağlık, sıhhat ve huzur versin."

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.